Kayıp Masallar 3 (30. Bölüm)
Yaşanmış Tarih
“Ah zavallı Andrjez Dejan!” olacakların
farkında olanlar bunları fısıldarken donmuş zaman içinde Andrjez karşısındaki
gerçeklikten habersiz ona verilen gücün hükmünü yerine getiriyordu.
“Neden bunu yapıyoruz Kırmızılı kadın?” Güneş’in kızı yanında dikilen Sant
adamına bakmıştı.
“Bu olması gerekiyor. İnsanlara işi bırakırsak bencilce davranırlar.”
“Hasta birisinin ölmesi için ilaçlarını çaldırdın bana.” Sant saçlarını savurup
dikilen kadına sırtını dönmüştü.
“Siz yıldız ışığı olanların vicdani yükümlülüğü yok sanırdım. Özellikle senin
Sant.” Güneş’in Kızı onu ileri doğru iteklemişti.
“Vicdanım var. Hasta birisini ölüme terk ettirdin. Vicdandan daha çok
kardeşimin işine burnumu sokuyorum. Bu tehlikeli. Tesna’nın ne kadar
sinirleneceğini biliyor musun?” Güneş’in kızı onu tekrar omuzlarından
iteklemişti. “Ayrıca yazıcılar bölümü için çalışıyorsun. Hammuaş ya da Tesna
işimize karışamaz. Yürü.” Demişti. Sant iç çekmişti.
“Lanet olası pis işlerini bana yaptırıyorsun. Umarım buna değer.”
“Sebebi ailenle ilişkilerini düzeltmek için benden yardım istedin ve bende
senden. Anlaşmaya uy ve Andrjez Dejan’ı durdur.” Dedi. Sant iç çekip donmuş
zamanda bir perde aralamıştı. Kızıl saçları altın küpelerini sarmalarken adım
adım dikilen Andrjez Dejan’a yaklaşıyordu.
“Sevgili abim Tesna bunun için üzgünüm.” Andrjez’in göğsüne doğru elini
uzattığı sırada korkuyla sıçramıştı. Andrjez onun bileğini sıkıca kavrayıp onu
olduğu yere sabitlemişti.
“Seni tanıyor muyum?” bunu söylerken Sant korku içinde etrafa bakınmıştı.
“Küçük bir detayı atladım galiba, onun da Tesna gibi zamanı bükme yetisi var.”
Güneş’in Kızı karda sürünen eteğini toplamıştı. “Şu ana kadar neden sessizce
orada durup tepki vermedin Andrjez Dejan?” Güneş’in kızı şaşkınlıkla ona
bakarken sorusunu sormuştu.
“Kim olduğunuzu merak ettim. Tanrı Tesna’nın kardeşi misin sen?” Sant’a
dikmişti gözlerini. Sant Elini çekmeye çabalayarak başını sallamıştı.
“E… Evet…” Derken sesi titriyordu. Tesna’nın ölüm gücünü hissediyor olmak onu
ürpertiyordu. Kurnaz tanrı Sant bu sefer yanlış yere geldiğini hissediyordu.
“Hanımefendi yardım edecek misiniz?” Güneş’in Kızı bunu beklemiyordu. Yazılana
göre Andrjez Dejan’ın gücünü geri alacaklardı.
“Bilmiyorum. Bunun olmaması gerekiyordu. Senin donmuş ve zaman çizelgesinde…”
“Çok önceden ölmüş olması gereken birisiydim. Zaman benim için sadece bir…”
durmuş ve Güneş’in Kızına bakmaya başlamıştı. “Bir ne?” Sant sabırsız ve
gergindi.
“Bilmiyorum bunun için hazır bir cevabım yok. Yani sadece insanlar gibi içine
dahil olmadığım bir şey. Bileğin için üzgünüm.” Demiş ve Sant’ı bırakmıştı.
“Sizlerde onun gibi tanrısınız demek.” Sant bileğini ovuşturarak geri geri
çekilmeye başlamıştı.
“Evet, gerçi od eğil. O sadece insandı. Sonra yükseldi. Senin gibi.” Demişti. Andrjez
ona bakıp kalmıştı. Bir süre düşündükten sonra kaşları çatılıp eli çenesine
doğru gitmişti. “Benim gibi ise bir tanrının özelliğini kazanmış olmalısın. Siz
tanrıların dünyası çok karmaşık. Hepiniz tuhafsınız. Tesna sürekli
kardeşlerinden ve babasından söz eden konuşmalarla gece uykularımı bölüyor.
Bilincimizi paylaşıyor olabiliriz. Sizin bu yaptığınız şey o yüzden beni
etkilememiş olabilir mi?” Güneş’in Kızı ona etkilenmiş şekilde bakıyordu.
“Senin güç delisi olduğun noktada devreye girdiğimi düşünmüştüm ama oldukça
meraklı ve düşünmeye odaklısın ha?” Güneş’in Kızı ona doğru yaklaşırken
gülümsüyordu. Aisoo’nun soyundan geliyorsun. Genelde erkekleri kıt kafalı
olurdu. Ama o kadının zekası soyunda kendini göstermiş.” Andrjez ona bakıyordu.
“Bahsettiğin kişi kim tam olarak bilmiyorum ama zamanı dondurmayı bırakıp
onları öldürdükten sonra konuşsak olur mu? Görmeyi hasretle çektiğim birisi var
ve güvenliği için endişeliyim.” Dedi. Güneş’in Kızı onu baştan aşağı süzmüştü.
Şu ana kadar dünyanın kaderini değiştiren herkesin hep görmek için
sabırsızlandığı birileri oldu. Ama şu an daha önemli bir mesele var.” Andrjez
ona bakıyordu. Güneş’in kızı ise boyut kapısını aralarken ona arkasını
dönmüştü.
“Yüz yıllardır var etmeye çabaladığım yaşanılacak tarihi yok ediyorsun. Ölmesi
gereken kişilerin varlığı gerçekliği bozuyor. Bu yüzden savaşı kaybetmen gerek.
Ya da bir süreliğine olacaklara müdahale etmemek için seni misafir edelim.
Enfes bir çayırı olan bir ve orada
harika çay yapan hanımlar var.” Andrjez onunla dalga geçer gibi bakıyordu.
“Bu olmadı işte. Buradan bakılınca çok bilge bir hanım efendiye benziyorsunuz
ama benden imkansızı istediğinizi bilmiyorsunuz. Daha zeki olduğunuza inanmak
istiyorum.” Güneş’in kızı bunları duyduğunda iç çekmişti.
“Zorla bir şeyler yaptırmaktan nefret ederim. Ama devam edersen ölecek.”
Andrjez ona bakıyordu.
“Kim? Devam etmezsem ölecekler.” Güneş’in kızı ona bakmıştı.
“Peki sadece izleyeceğim. Sonra tekrar konuşalım. Geri çekiliyoruz Sant içeri.”
Demişti. Andrjez onlara bakarken Güneş’in Kızı ona gülümsemişti.
“Tesna ve Hammuaş iki gerçekliğin parçasıdır. Yaşam ve ölüm. Sen ise bu
gerçeklikte yoksun. Varlığın sadece daha büyük sorun olacak. Ama dene. Beni ben
yapan bir arkadaşım vardı. Hiç korkusu yoktu. Etini lime lime ederlerken bile
bir damla göz yaşı dökmüş saf bir ruha sahip bir liderdi. Ölümünden sonra
herkese bir şans tanımaya yemin ettim. Herkese. O yüzden dene…” Andrjez bir
kelime bile söyleyemeden zaman hızla akmaya başlamış ve tekrardan çığlık
sesleri, patlayan barut seslerine karışırken yer sallanmaya başlamıştı. Lows ve
adamlarını öldürmek onun için en kolay şeydi. Lows’un ölümü kendi ellerinden
olsun istiyordu.
Planladığından daha kısa, hızlı ve seri
olmuştu. Geride sadece parçalanmış cesetler bırakan savaşın kalanında
beklemediği korkunç sona doğru giderken aklında olacaklara dair bir fikri
oluşturmaya çabalıyordu. Diğerlerinin ardından giderken zaman onun için kıymetsizmiş
gibi ilerlemişti. Oraya doğru yaklaşırken bir bebeğin ağlama sesini duymuştu. İlerlediği
patikada gördüğü kan ve ardından gelen ağlama sesi ayaklarını hızlandırmıştı.
Karda parça parça gözüken izler yoğunlaştıkça bebek sesi artıyordu. Patikadan
aşağı doğru inen yamaca geldiğinde gördükleri karşısında buz gibi olmuştu.
Emma’nın bacakları bir başka yerde belinden yukarısı savrulmuş halde ağlayan
bebeğin üstüne doğru kapanmıştı. Kanlar beyaz karı kızıla çevirirken gözleri
açık halde ileri doğru bakıyordu. Biraz ilerisinde ise bebeklerden diğerinin
tanınmaz cesedi vardı. Nuna elindeki silahı ateşlemişti tekrar tekrar. Mermi
sürmek için uğraşırken yumuşak kara düşen mermileri almaya çabalıyordu. Onun
karşısında ise parçalanmış bedeni geri onarılırken acı bir çığlık atan insandan
bozma o varlıklardan birisi vardı. Kana bürünmüş pembe çirkin eti yavaş yavaş
kendini onarırken Nuna korku içinde Andrjez ile göz göze gelmişti.
“Yardım et!” derken Andrjez koşarak aşağı inmeye başlamıştı. Ağlayan bebeğin
yanında durup Nuna’ya doğru giden insansıya bakmaya başlamıştı.
“Buraya doğru koşabilir misin?” demişti. Eğilip bebeği Emma’nın kana bulanmış
cesedinden alırken Nuna’dan gözünü ayırmıyordu. Nuna hareket etmek için bacaklarını
oynattığında battığı kar kımıldamış ve derin sessizlikte karlar hışırdarken
korkudan kalbi ağzından çıkacaktı. O an için karda artan ses ile birden geriye
doğru düştüğünü fark etmişti. Andrjez kucağındaki bebeği sıkıca tutarken bir
eli ileri doğru uzanmıştı. Görünmez bir camı döven ve her darbede elleri kana
bulanan o iri yarı insansıya bakıp kalmıştı.
“Milos nerede? Ne oldu böyle?” derken ağlayan bebeği almasını işaret etmişti.
“Achube geldi ve sonra onlardan kaçmamızı istedi. Buraya doğru… Sana…” Bebeği
kucaklayıp gözyaşları içinde kenarda parçalara ayrılmış Emma’ya bakmıştı.
Andrjez ise korku içinde ona bakıyordu. “Milos nerede Nuna?” derken Nuna
hıçkırıklara boğulmuştu.
“Bilmiyorum.” Demişti. Andrjez bir hışımla elini ileri doğru iteklemiş ve öne
doğru yürürken sinirle tekrar konuşmuştu. “Achube ve Ramsy ile mi?” demişti.
Nuna ona bakıp kalmıştı.
“Ramsy öldü.” Derken Andrjez beyninden vurulmuş gibi hissetmişti. Kimseyi
kurtaramayacak mıydı burada kalsaydı? Önünde dikilen varlığı görünmeyen duvarlar
arasında sıkıştırırken dişleri gıcırdıyordu. Güneş’in Kızı’nın haklılığını
sindiremiyordu. Emma, Ramsy ve bir bebek… onları koruyamamıştı. Ve şimdi sağ
olduğundan emin olduğu tek kişi Nuna idi.
“Onlar hala o tarafta olmalı.” Andrjez oraya gitmek için işini hızlı halletmiş
ve Nuna ile bebeği orada bırakıp yukarı doğru çıkmıştı. İleri doğru giderken
koşarken adımları yavaşlamıştı. Ramsy ileride yüzü koyun yatıyordu. Ezilmiş
karlarda toprakla kirlenmiş kanın sızdığı yolu takip ederken baştan aşağı kan
izi devam ediyordu. Sürünerek bir süre ilerlemiş sonra ise sırtından giren şey
her ne ise onu orada öldürmüştü. Bir süre orada öylece kalmıştı ve onu ayıltan
şey Achube’nin bağırması olmuştu. Çığlığı çok yakından geliyordu. Acı içinde
bağırırken can çekişiyor gibiydi. Andrjez girdiği şoktan kurtulup koşmaya
başladığında ayakları tekrar korku ve şaşkınlıkla frenlenmişti. Achube
kollarından çekiştirilirken sanki bir lades kemiği ayırır gibi onu ayırmaya
çabalıyorlardı. Acı içinde çığlıklar atarken Ağzından burnundan kan geliyordu.
Gücü çoktan bilincini kapatmıştı bile. Onu kurtaramayacaktı. Zaten buna
müdahale edemeden Milos’u gömüştü. Sarı saçları kızıla boyanmıştı yattığı
yerde. Cenin pozisyonunda kıvrılmıştı. Sırtını görebiliyordu.
“Hayır…” diye mırıldanmıştı. Gözleri yanıyor, kalbinin sesi beyninde
yankılanıyordu. Oraya doğru adım atarken zaman tekrardan donmuş, yağmaya
başlayan kar taneleri havada asılı kalmıştı. Achube’nin sesi kaybolurken
Andrjez omzuna dokunan elle irkilmişti.
“Onu görmesen daha iyi olabilir. Unutması zor bir halde.” Demişti. Andrjez
dönüp Güneş’in Kızı’na bakmıştı.
“Nasıl oldu?” dedi. Sant kenarda oraya doğru bakıyordu.
“Şu taş kullanıcısı yetişemedi. Bebeklerin kaçması için o kendini ileri attı.
Vücudunu yakalayıp birden sıktıklarında…” Güneş’in Kızı gözlerini ona dikince
susmuştu.
“Tekrar denemek ister misin? Bu sefer benim kurallarımla.” Demişti Güneş’in
Kızı. Andrjez ona bakıp kalmıştı. Gözyaşları akıyordu ama bunun sebebini
bilmiyordu. Güneş’in Kızı onun ağlamasına bakıp kalmıştı.
“Vay be!” demişti Sant. Oraya doğru yürürken öne doğru eğilmişti. “Onun için mi
ağlıyorsun?” Yanında durmuştu. “Hala insan o. Gerçeklik ve tarih arasındaki
bağı algılayamıyor. Tamam biraz bekleyelim. Sen kendine gel baştan başlayalım.”
Güneş’in kızı bun söylerken kırmızı kadife bir mendil uzatmıştı. Andrjez onu
alıp gözlerini silerken derin bir nefes almıştı.
“Bu şey acı veriyor. Onu öylece görmek ve anlatmış olduklarınız.” Başına doğru
elini koymuştu.
“Tekrar denemek dediğiniz şey onu geri getirir mi?” dedi. Güneş’in Kızı ona
dikkatle bakıyordu.
“Sadece biraz soluklan ve göstereyim.” Dedi. Andrjez birkaç defa derin nefes
alıp gözlerini iyice açmıştı.
“Şimdi gördüğün bu şey yaşandı ve bunun sonunda yaşanılacak durumlar ortaya
çıktı. Bu verdiğiniz kararlar sonrasında ortaya çıkan bazı olgular vardır. Bu
onlardan birisi. İkiye bölündünüz ve sonuç bu. Şimdi kararı sorgulamadan bu
işlevden seni baştan çıkaralım. En başında vuruldun ve bir daha dirilemedin. O
zaman ne olurdu sence?” Andrjez anlamaya çabalar gibi ona bakıyordu. “Bunların
hiçbiri olmazdı.” Demişti Güneş’in Kızı. Andrjez ona anlamamış şekilde bakarken
Güneş’in Kızı kaşlarını çatmıştı.
“Şimdi aslında doğan her insan ve ölen her insan yazdığımız tarihte yaşanılacak
ve yaşanmış olan şeyde etkilidir. Ama maalesef benim işime Tesna burnunu sokup
öldüremeyeceğim bütün düzeni bozan birisini koydu. Tasarlanmış olan hikayenin
gerçekleşmesi için bilinmeyen o kurşunlar seni öldürmeli ve hikayede gücün
kudretin efendisi o adam olmalıydı.” Milos’u işaret edip tekrar kendine
odaklansın diye parmakların şaklatmıştı.
“Tarihte dönüm noktaları olur ve dünya yeniden şekillenir. Yüz yıllar önce büyü
ve tanrısal gücü sildiğimiz dünyada yeniden bunu uyandırmamış ve benim yer
yüzüne gelememe sebep olacaktı. O gerçek bir kahraman ve lider olabilirdi.”
Andrjez buna karşı çıkmak için gülmüştü.
“Ölüyor! Hasta ve o ölüyor. Lanetlendiğinin farkında mısın?” dedi. Güneş’in
Kızı iç çekmişti.
“Yani liderler ve kahramanlar hayatta olmak zorunda değil.” Bunu söyledikten
sonra gözlerini devirmişti. “Her neyse sonuçta seni denklemden çıkaramıyoruz.
Tesna sana ölümsüzlük yetmedi ölümü verdi. Bu da bu dünyayı var etmeyi
amaçlayıp bu uğurda ölenlerin ruhlarına saygısızlık olacağı için anlaşalım.
Sana Milos Roluge ve diğerlerinin en azından bazılarının yaşayacağı denklemi
söyleyeyim. Sende gücü bana teslim et. Sonra da yürüyüp yoluna git.” Demişti.
Andrjez ona bakıp kalmıştı. Birçok kişiye göre aptaldı ancak şu an oyuna
getirildiğini anlayacak kadar zekiydi. “Düşündüğünde Milos Roluge ile uzaklaşıp
normal bir hayat sürebilirsin.” Güneş’in kızı bunu söylerken onu tartıyordu. Andrjez
bir süre öylece kalmıştı. Mendili dikkatle cebine koymuştu.
“Ayrıldığımız yerde tekrar zamanı bana bırakacak mısın?” dedi. Güneş’in kızı başını
sallamıştı.
“Evet.” Dedi. Ve birden donup kalmıştı. “Ama sana bunu…”
“Denklemde ait olmadığım bir yer yok. Sadece olmasından kaçındığın gerçeklik
var. Eğer orada senin verdiğin yolu izlersem sonuç değişmeyecek. Sadece bende
öleceğim. Buna şahit olmuş olan herkes. Hiç var olmamışız gibi devam edecek
değil mi?” dedi. Güneş’in kızı ona bakıp
kalmıştı. Bir şey diyemeden öylece duruyordu. “Üzgünüm. Cevabı ben kendim buldum. Anlaşma
yok. Şimdi zamanı geri al.” Dedi. Güneş’in kızı ona bakıyordu.
“Yaşanmış tarihi değiştiremeyiz Andrjez Dejan. Seni oyuna getirmek istemedim.
Sadece tarihin akışından sorumluyum ve bu dünyada yeteri kadar sorun yaşandı.
Tekrar…” Andrjez ona doğru bir adım attığında Tesna’nın gücünü hissetmişti
Güneş’in Kızı.
“Ölüm benim. O zaman zamanı geri alamazsan tarihi değiştiren herkesi geri
getireceğim.” Demişti. Güneş’in kızı mühürlü ruh kapısını açmaması gerektiğini
söyleyecekken Andrjez Dejan nazik gülümsemesi ile elini ona uzatmıştı. “Veya
şöyle yaparız. Ben bu büyünün sır olmasını sağlarım. Herkes sihirden uzak kalır
ve tarihte bunun hatırlanmasına izin vermem. Sende zamanı o yol ayrımına
çekersin.” Demişti. Güneş’in kızı ona bakıyordu. Bir süre öylece durdu.
“Teminat vermen gerek. Sen kurnazsın ve sana güvenmiyorum. Her şeyin yazıldığı
gibi ilerlemesi için bana teminat verebilir misin?” dedi. Andrjez bir süre
düşünmüştü. Ardından başını salladı.
“Dünyada insanlar eskiden bu yana kan yemini eder. Bende bunun için yemin
edebilirim.” Dedi. Güneş’in kızı ona
bakarken başını sallamıştı.
“Peki o zaman. Senden kan sözü alacağım. Sözünde durmazsan koruduğun yaşamlar
ve gücün benim olacak.” Dedi. Kan yemini etmek için altından hançerle ellerinde
birer kesik yapıp yere damlatmışlardı.
“Pekala, başlayalım. Gözüm üzerinde olacak. O yüzden bu şansı iyi değerlendir.”
demişti. Zamanı bırakmadan önce son kez
görüşmeyeceklerini hissetmişti. Geri her şeyin başladığı yol ayrımına
geldiklerinde Achube yaşanmış tarihin ona yüklediği o cümleyi söylemişti.
“Çatışamayız.” Achube bunu söylerken onlara
dönmüştü. “Ama hedef şaşırtabiliriz.” Ramsy’e doğru yürümüştü. Belindeki silahı
çıkarıp onun beline doğru takmıştı. Ramsy ona bakarken Achube sakince
gülümsemişti. “Andrjez ve ben daha önce onlarla mücadele ettik. Onları
oylayabiliriz. Siz önden gidin.” Dedi. Andrjez bunu duyduğunda iç çekmişti.
“Hayır. Ayrılamayız. Bir şey olacaksa burada olur. Ya da yürümeye devam
edeceğiz. Achube ona bakıp kalmıştı. Zaman kayarken Andrjez ileri doğru
bakmıştı.
“Yürümeye devam edin. Onlarda yürüyor. Hala mesafe var. Durmayacağız.” Bunları
söylerken çatışmadan kaçınıyordu. Olacakları değiştirmek için dikkatli
davranmalıydı.
“Andrjez.” Milos bunu söylerken Başını Andrjez’in omzundan kaldırmıştı.
“Sorun yok buradayım.” Demiş ve yürümeye devam etmişti. Çok güçlü bir direnç
ile karşılaşmamıştı. Hepsi bu ana kadar her şeyi yaşamış gibi hissediyordu ama
sessizdi. Zaman akışı kayarken bir trenin makas değiştirmesi gibi alternatif bir
sona doğru dönmüştü olay. O gün Lows ve diğerleri asla onlarla
karşılaşamayacaktı. Karşılaşmanın olacağı yere geldiklerinde ise çoktan
diğerlerinin arındaki izi başlayan sert tipi kapatmıştı. O saatten sonra izleri
takip etmek bir yana yola devam etmek tehlikeliydi. Yavaş işleyen takip Kuzey
sınırında son bulacaktı. Güneş’in kızı oturduğu yerde derin bir nefes almıştı. Sant
ona bakıyordu.
“Neden bu kadar derin bir oyuna girdik. Yani hanım efendi yanınıza yeni geldim
ve olayı anlamak istiyorum.” Dedi. Güneş’in kızı yorgunca elini başına
koymuştu.
“Tarih tekerrürden ibarettir Sant. Zamanı kontrol etmek için birçok şeyin aynı
anda olup senkronize olması gerekiyor. Kiminin ölmesi kiminin yaşaması şart
oluyor. Bir defa olumsuz bir durum olursa bütün gerçeklik bozuluyor. O yüzden
kar fırtınasına kadar, orada koşan bir tavşana kadar her şey anı anına olmalı.”
Sant ona bakıyordu.
“Tavşan mı?” Güneş’in kızı başını sallamıştı. “Kelebek etkisi denir buna. Bir
kanat çırpışı ile bir yerde büyük fırtınalara sebep olabilir bir kelebek.
İleride var olacak dünyada bir teori olacak bu.” Sant usulca başını sallamıştı.
“Bu yeni işime alışmam zaman alacak. Her neyse artık zevk köşkünden kovuldum.
Seron beni kovdu.” Dedi. Güneş’in kızı gülmüştü. “Gerçekten seninle çalışmak
zor olacak.” Dedi.
Tipi ederken sonu görülmeyen patikada devam
eden yürüyüş değişen tarihten habersiz ve ölümden bir kez daha kurtulmuş
olanlar. Andrjez yürürken sırtında taşıdığı Milos ‘un ağırlığından değil ondan
beklenen şeylerin ağırlığından yorulmuştu. Donuk gözleri tipide yolu bulmak
için iler bakarken en önde gidiyordu. Achube onu durdurmak için defalarca
seslenmiş ama kimseyi umursamıyor gibiydi.
“İnsanlar ölmez Andrjez, onlar sadece senin bir parçan olurlar. Onların ruhu
artık senin gücün olur. Yaşam nasıl doğan her ruhtan enerji alıyorsa senden
ölen her ruhtan güç alırsın. Eğer bir gün mecbur kalırsan o gücü kullan. Sana
yüklenmiş onca ruhun baskısını unut ve kullan. İstediğini yapabileceğini unutma
o güçle.” Andrjez birden durmuştu. Achube onun durması ile açıkçası korkmuştu. Ona doğru birkaç adım atacakken Andrjez
birden kükrer gibi boşluğa bağırmaya başlamıştı. Birisi yarasına bir bıçak
saplamış ve onu kanırtıyordu sanki. Acı içinde bağırıp durmuştu.
“Bana bir söz verin.” Bunu söylerken sesi yüksekti ve fırtına bile bu sesi
boğamıyordu. Achube ona şaşkınlıkla bakıyordu. Yanına doğru yürümüştü. “Sorun
ne? Neyin sözünü istiyorsun?” Andrjez iç
çekmişti.
“Yapacağım şeyleri kimseye anlatmayacaksınız. Kimse bilmeyecek. Burada olanlar
dışında bir kişi bile…” demişti. Achube ona bakıp kalmıştı.
“Tamam, peki iyi misin?”
“İyiyim. Milos’u bir süreliğine alır mısın?” demişti. Hepsi ondan bir metre
kadar uzaktı. Andrjez derin bir nefes almıştı ve gülümsemişti. Zamanı bükmek
gibi mekanlar arasında geçiş yapacağını biliyordu. Ama canını okuyacak kadar
enerji harcatacak bu işi yaparken kendini odaklamıştı. Kar fırtınası ortasında
beliren mavi ışıklar hızlıca dönerken etrafı aydınlatıyor ve birbirinden
ayrıldıkça durgun bir gece yarısını gösteren Kuzey belirmişti karşılarında. İki
katlı bir evin karşısında açılan büyülü tünelin önünde dikiliyorlardı.
“Geçin!” demişti. Onlara ilerlemelerin işaret ederken kenarı doğru çekilmişti. Birkaç
adımla kilometrelerce uzağa ulaşmışlardı. Geçitten çıktıklarında bebekler birden
ağlamaya başlamıştı. Andrjez geçip geriye dönmüş ve ellerini birbirine hızla vurunca
geçit kapanmıştı.
“Bunu hepinizin unutması gerek. Ana yoldan
geldik, yolda taşıt bulduk. Bu kadar.” Demişti. Achube’ye doğru yürüyüp onun
taşıdığı Milos’u sırtına almıştı.
“Siz Kuzey Direniş kampına doğru gidin. Buradan sonra bir daha iki tarafta da
olamam.” Dedi. Achube ona bakıyordu. Andrjez ise Gözlerini yere dikmişti. “Burada
bir karar vermem gerek. Ya her şeyi kaybedeceğim ya da artık ben ölmüş olarak
bilinip saklanmak zorundayım. Bir anlaşma.” Emma bunu duyunca öne doğru
çıkmıştı.
“Nasıl yani?” Andrjez onlara bakıp gülümsemişti. “Eğer direnişe yardım edersem
güçlerimi kullanmak zorundaydım. Daha fazla kimsenin bunu görmemesi gerek.”
Omzuna doğru düşmüş başın ağırlığını hissederken doğrulmaya çalışmıştı. “Devam
edemem. Milos kendine gelene kadar annemin evinde olacağım. Düşünmem gerek. Bir
çözüm…”
“Şimdiden General Huxe ve ekibi biliyor. Onları nasıl susturacaksın. Şu sana verilen
güç insanların hayatlarını kurtarabilir. Seni kahraman yapabilir. Bunu
engelleyen şey ne?” Achube bunu sorarken Andrjez derin bir nefes almıştı.
“Sonra görüşürüz.” Demiş ve birden ortadan kaybolurken ardında sadece etrafta
savrulan bir esinti kalmıştı. Achube öylece kalmıştı. Ramsy ise yorgunca iç
çekmişti. “Dinlenmemiz gerek. Gün doğmadan şu bahsettiğiniz yere gidelim.
Onları sonra buluruz.” Dedi. Hepsi bu konuda hem fikirdi.
Andrjez evinin bahçesinde belirdiğinde yorgundu
artık. Bir günü defalarca yaşamış gibi hissetmek aklını yoruyordu. Mutfağa
açılan bahçe kapısından içeri doğru girdiğinde ona doğrultulmuş bir silah ve
sabahlığı içinde annesi ile karşılaşmıştı.
“Yüce yaratıcı adına Andrjez bu halin ne?” derken silahı tezgahın üstüne doğru
bırakıp onlara doğru yönelmişti.
“O Bayan Roluge’nin Oğlu Milos mu?” demişti. Andrjez başını sallarken onu yukarı
çıkaracağını söylemişti. “Kapıları kilitlemelisin anne. Ve yukarı biraz su ve
bez getirir misin* bir de ağrı kesicilerinden. Şu bacakların için eczacının
yazdıklarından.” Demişti. Yukarı çıkıp gençliğindeki haliyle bozulmamış odasına
girmişti. Milos’u yatağa bırakıp hemen paltosunu çıkarmıştı. Yatağın yanına
gelip Milos’un botlarını çıkardı. Sonrasında durumunu anlamak için onunla
konuşmaya başlamıştı. Üstündeki paltoyu çıkarmak için onu doğrultmuştu.
“Eve geldik. Bir süredir canın çok fazla yanıyor biliyorum. Ama iyileşmen için
uğraşacağım.” Milos onu duyuyordu. Bilinci açıktı ama konuşacak kadar dermanı
yoktu.
...
Merhaba ben Ceku_Balım. Şu sıralar bu seride size çok güzel şeyler yazamıyorum. Ama bu süre içinde yeni bir serinin temellerini atıyorum. Creative ile beraber yayınlayacağımız bambaşka bir konu ve bazıları belki olayı biliyordur. burada azıcık heyecan yaratmak için buraya Creative_Miss'in çizdiği iki ana karakterin çizimini bırakıp kayıplara karışıyorum. Bir sonraki bölümlerde görüşeceğiz. Favori ikilim üzerine yazmaya koyuldum bile.
Awwww çok tatlılaaar😍 bu tatlılıkların hatrına hadi affediyorum sizi. Kalp krizi geçirecektim az kalsın öldürmek ne salya sümük ağladım ya. iki saniyede bütün mutluluk hayallerim yıkıldı (༎ຶ ෴ ༎ຶ) sonra bir daha kuruldu falan. Ayh bu tanrıcıklar niye hiç rahat durmuyor. Yav güneşin kızı acı azıcık resmen andrjezs keşke ölseydin dedinಥ_ಥ o yetmedi milosu da öldürdün... Tesna da olmasa halimiz duman. Benim çocuklarım öldükten sonra bu dünya yoluna girse noluur girmese nolur. Of keşke yazıcı olsam ya shipledigim herkesin kaderiyle oynardım herkes kavuşurdu sonra dünyanın ebesi dikilirdi(◍•ᴗ•◍) neyse çocuklarım en azından hayatta. İns bir daha da ölmezlerಥ‿ಥ
YanıtlaSil