Kayıp Masallar 3 (31. Bölüm)
Ruhun Yansıması
Günler günleri kovalamış diğerleri çoktan direniş
kampında kendilerine gelmişken aynı şeyi Dejan evi için söylemek zordu. Andrjez
geldiği geceden beri annesi ile pek konuşamamıştı. Annesi ise onun gelişinden
kimseye söz etmemişti. Evde derin bir sessizlik ve hasta havası vardı. Milos Gün
geçtikçe kendine gelmiş ve sabah kahvaltısı için aşağı inmişti.
“Günaydın Bayan Dejan, yardıma ihtiyacınız var mı?” kapıdan içeri girerken
kızarmış yumurtanın kokusunu içine doğru çekmişti.
“Günaydın. Ekmek kesebilir misin?” masada duran somon ekmek ve ekmek tahtasını
göstermişti. Milos gülümseyerek masaya doğru yürüyüp sandalyeyi çekip
oturmuştu. Ekmek kesmeye başladığında Bayan Dejan tabaklara yumurtaları koyup
masaya koymaya başlamıştı. Bir an için durup Milos’a bakmıştı. Gözleri dalmış
ve dolmuştu. Milos ona şaşkınlıkla bakıp kalmıştı.
“İyi misiniz Bayan Dejan? Canınız mı acıyor?” dedi. Bayan Dejan başını sallayıp
burnunu çekmişti. “Sadece düşündüm de annen ne zaman öldü? O çok iyi bir
kadındı. Hep senin için endişelenirdi.” Yutkunup elini Milos’un omuzuna
koymuştu. “Seni öyle görünce bir an için korktum. Andrjez neler olduğunu
anlatmadı bende sormadım ama… şimdi iyi misin?” dedi. Milos başını usulca
sallamıştı.
“Henüz ölmesi için erken.” Andrjez içeri doğru girerken iki gündür ortalarda
yoktu. Elindeki siyah kitabı masaya doğru koymuştu. Dilimlenmiş ekmeklerden
birini alıp ağzına doğru tıkarken etrafta su arıyordu. İki gündür nerede
olduğunu anlatacak tek şey üstündeki kirli kıyafetleri ve kan izleriydi. “Buldum.”
Demişti defteri işaret edip. Kara kaplı defter. Bütün tanrılar bunu
fısıldıyordu. Son yargıcın yazdığı deftermiş. Büyünün bilime yansıması.” Milos
anlamamış şekilde ona bakıyordu.
Son yargıç mı?” demişti. Andrjez su dolu sürahiyi tepesine dikip sandalyeye
oturmuştu. Ağzını elinin tersi ile silip doğrulmuştu. “Tilki Koen diyorlar ona.
Ölüm kapısını son kez mühürleyen kişi. Hastalığının sebebi olan kanı taşıyan
kişilerden birisi imiş. Onu izledim ve son kitabın kopyasını zamandan çaldım.”
Öksürüp biraz daha su içmişti. “Darta tapınağı… Orada saklamışlar. Kuzey
prensinin ve tanrısı olan kişi ilk orada yükselmiş. Şu Tesna’nın abisi
Hammuaş’ın soyundan geliyormuş. Bir süredir zaman içinde dolanıp duruyorum.
Babamın soyunu buldum.” Derken göğsüne doğru elini sokup birkaç kağıt parçası
çıkarmıştı. Çizili kadın ve kucağında iki bebeği göstermişti.
“Bu benim büyük büyük annem oluyor. O bir prenses ve ir ormanın kutsal rahibesi
imiş.” Annesi şok içinde ona bakıyordu. Milos ise uzanıp kağıdı almıştı. “Bu
yazı antik yazı mı?” demişti. Andrjez başını salladı. “Ona Aisoo diyorlar.
Güneş’in Kızı onun ölümünden sonra ikiz çocukları evlatlık almış. İmparatoriçe
odluğu için iki çocuk Kuzey ev Doğunun kaderini belirleyecek varisler olarak
seçilmiş. Erkek kardeş ölmüş. Bir savaş çıkmış ev o ordusunun başında gitmiş.
Geri dönmemiş. Ve kız kardeş ise bir adamdan hamile kalmış. O bir Akela hadımı
olması gerekirken kraliçeyi hamile bırakmış. Tanrılar bunu istemiş ve ilk Dejan
soyu doğmuş.” Annesi ona bakarken Andrjez diğer kağıdı göstermişti. Bu sefer
iki kişi bir arada duruyor ve kadın kucağında bir bebek tutuyordu. Uzun ipeksi
elbiseler ve bir gölün önündeydiler.
“Hadım Dejan. O hadım olmamış hiç sadece sadakat yemini etmiş. Kraliçeyi
korumak için savaşanlardanmış.” Milos hayranlıkla resme bakıyordu. “Zamanda
kendi soyunu mu buldun?” dedi. Andrjez başını sallamıştı. “Buna neden ihtiyaç
duydun? Neler oluyor Andrjez?” Milos siyah deftere uzanmıştı.
“Zamanda kırılmaya sebep oldum. Bir anlaşma yaptım. Büyünün dünyada bilinmemesi
üzerine. Yüz yıllar önce bunu durdurmak ve insanların tanrılarla ve kendi
soyları ile olan savaşını sonlandırmak için büyü bu dünyadan silinmiş. Onu
tekrar getirirsem her şeyi alt üst ederim. Ama gücü kullanmak için başkalarına
ihtiyacım var. Milos antik silahları böyle kullanmışlar. Dohen’e ve eski Kuzey
sınırına kadar bu silahlar yayılmış. Büyünün kaybolmasını sağlayan şey büyünün
bilim olması.” Milos ona bakıyordu. Andrjez ise onun uzandığı defteri çekip
almıştı.
“İnsanlar büyüden korkup ona itaat eder ama silahlar. Onları kontrol
edebilirler. Gücün dengesini sağlar. İmparatorluk senin kanın ve antik kızıl
taşları kullanarak önce silahları sonra o insansı şeyleri geliştirip buna bilim
dedi. Aynısını yapacak bilgi ve güç bende.” Milos onun gösterdiği sayfalara
bakıyordu.
“İyi de bunlar yeterli değil ki… Nasıl yapacaksın? Nasıl üreteceksin? Neyle?”
“Eski darta tapınağına gitmemiz gerek. Orada yapabilirim. Bir de senin tedavin
için orada bir keşiş olacak.” Demişti. Milos ona anlamamış şekilde bakıyordu.
“Tedavi mi? Buna gerek yok. Daha iyi…”
“Daha iyi değilsin. Annemin kemik ağrıları için yazılan ilaçları yüzünden iyi
gibi hissediyorsun. Gitmemiz ve köklü bir çözüm bulmamız gerek.”
“Peki diğerleri? Onlara ne olacak. Andrjez o şeylerle Achube başa çıkamaz. Burada kalıp onları koruman gerek. Ve General
Huxe…”
“Zaman onlar için donmuş olacak.” Milos dakikalardır başında dikilen kadının
hiç kımıldamadığını fark etmişti. Ocakta kaynayan suyun sesi kaybolmuştu.
Zamanın ne zamandır donmuş olduğunu bilmiyordu.
“Şimdiden donmuş durumda değil mi?” dedi. Andrjez başını sallayıp masadaki kağıtları
toplamıştı. Biraz işimiz uzun sürecek ama burada bir saniye bile geçmiş
olmayacak. Milos etrafa şaşkınlıkla bakmaya başlamıştı. “Peki bunu nasıl
yaptın?” etrafındaki donmuş dünyaya bakmıştı.
“Bu kitaptan öğrendim. Yapması biraz zordu ama süremiz dolmadan işimize bakalım
mı?” demişti. Milos başını sallamıştı.
Onlar için zaman donmuştu. Ama geri
döndüklerinde hiçbir şey değişmemiş olacaktı. Kuzey Direniş kampında ise işler
daha sakin ver durgundu. Zaman orada donmuş ama bundan kimse haberdar olmadığı
için bir saniyeliğine sadece donukluk gibi gelmişti.
“Ramsy’i gördün mü?” Achube etrafta doluşup kampta Ramsy’i arıyordu. Nöbet
değişimdeki askerler onu tanıyordu ama Ramsy’i tanıyan yoktu. “Uzun iri esmer
bir adam.” Achube bunu söylerken bir asker selam vermişti. “Efendim
arkadaşınızı revirlerin orada Üst Teğmen Orgraf’ın yanındaydı.” Dedi. Achube
revirin olduğu tarafa dönmüştü.
“Neden oradalar?”
“Üst Teğmen Orgraf’ın bebeklerinin sağlık kontrolü için efendim. Soğuktan
dolayı döküntüleri olmuş bebeklerden birinde. Sağlık bölümünden birileri görmek
istemiş.” Dedi. Achube bir an için duraksamıştı. “Tamamdır. Benim için Ramsy’e
bir mesaj bırakır mısın on başı?” dedi. Kadın başını sallamıştı. “Akşam benim
odamda olsun. Bir süreliğine iletişim bölümünde olacağım.” Demişti. On başı
selam verince Achube’de ayrılmıştı. Akşama kadar iletişim bölümdeydi ve
Andrjez’in ev telefonuna uğraşmayı hedeflemişti. Ancak Direniş kampı iletişim
kanalları dışarıdan dinlenme için kapalıydı ve onlarca ev telefonu hattı
arasında onu bulmak baya zahmet vericiydi. Gün bittiğinde ona verilen odaya
gitmişti. Eski askeri kamp binası şimdi direnişçilere aitti. Kuzey direnişin
başladığı ve ilk kurulan yerdi. Eski ordu binası şimdi direnişçilerin en büyük
sığınağıydı. İmparatorluk için bilinen ilk direniş kampı burasıydı ve
teçhizattan ordu dizilimine kadar en büyük yerdi. İçerisi kuşatılamayacak kadar
güvenliydi. Yanına kimse yaklaşamazdı.
Direniş birliği son üç senede burada yükseliş göstermişti.
“Üst Teğmen Achube, Bay Ramsy geldi.” Dışarıdan gelen sesle hemen doğrulmuş ve
üstünü toparlamıştı.
“İçeri gelsin.” Demişti. Kapıya dönük beklerken Ramsy yorgunca içeri doğru
süzülmüştü. “Parfüm mü sıktın?” demişti içeri doğru girerken havayı koklamıştı.
Achube bir öksürükle boğazını temizlemişti.
“Ha yok. Oda kokusu olmalı. Pencere…”
“Beğendim. Güzel kokuymuş.” Odaya bakınmaya başlamıştı. “Bayan Nuna ve Üst
Teğmen Orgraf’a kocam bir oda verdiler. Üçüncü katta. Bebekler için temiz ve
havalı bir oda.” Achube ona bakıyordu. Bir öksürükle boğazını temizlemişti.
“Sana nerede verdiler odayı?” sorarken bundan bir haber olduğunu Ramsy
anlamıştı.
“Kampta bir iş yapmak zorundaymışız. Seyislikte başarılı olduğumu söyledim.
Ahırların oradaki küçük binadayım.” Derken camdan gece karanlığında loş ışıklar
saçılan camları göstermişti.
“Senin bu tarafa taşınmanı sağlayacağım. Silah kullanabilen birisinin seyislik
yapması hoşuma gitmedi. Hem o bina kampın en ucunda kalıyor. Gidip binbaşı ile
konuşup…” Ramsy yatağa oturup ona dikince gözlerini susmuştu.
“Orası gayet güzel. Buradaki insanlar çok gergin. Atlar ev seyisler oldukça
rahatlatıcı. Her ne kadar burası gibi hoş kokusu olmasa da güzel. Bir ara
ziyarete gel.” Demişti. Achube yatağa doğru birkaç adım atmıştı.
“Silah departmanında buldum bu parfümü. Eski cepheden gelenlerdenmiş.” Dedi.
Ramsy ona yaklaşmasını işaret etmişti. “Biraz bayat gibi ama…” diye eklemişti Achube.
Ramsy gülümseyip onun boynuna doğru sokulup koklamıştı. “Güzel.” Bunu söylerken ona bakıyordu. Achube
ise yanına doğru oturmuştu.
“Andrjez ve Milos’a ulaşamadım. En kötü ihtimalle Yüzbaşı Dejan ile konuşup
nerede olduklarını öğreneceğim.” Ramsy onun bu umutsuzluğuna şaşkınlıkla
bakıyordu. “Niye o kadar şaşırmış şekilde bakıyorsun?” dedi. Ramsy omzu silkti.
“Endişelendiğin kişi Andrjez Dejan. Bizi buraya getiren ve tuhaf güçleri olan
garip ve bir ordudan daha güçlü kişi. Ondan sıradan birisi gibi söz etmen garip
geldi.” Ramsy bunları söyleyip iç çekmişti. Achube ise sesini alçaltmıştı. “Bu
konu hakkında konuşmamız gerek. Öyle her yerde bunu konuşma.” Dedi. Ramsy
başını sallamıştı.
“Onlar için endişelenme. Milos çok güçlüdür. Çelimsiz ama oldukça deli ve
aklına koyduğunu yapana kadar durmaz. Ve Teğmen Dejan… biliyorsun işte.”
Demişti. Achube ona doğru omzunu yaslamıştı. “Haklısın. Sadece beklememiz
gerek.” Demişti. Ramsy ellerini kucağında birleştirmişti.
“Peki sen nasılsın? Bir süredir uyumadığını biliyorum. Neyin olduğunu konuşmak
istemediğini biliyorum ama anlatmaktan ne zamana kadar kaçacaksın?” Achube iç
çekmişti. Sessizce öylece duruyordu.
“Uykusuzluktan insanların delirebileceğini biliyor musun?” Ramsy onu
konuşturmak istiyordu. Geldiklerinden beri konuşmaya pek fırsatları olmamıştı.
Achube bir süre daha sessizliğini korumuştu.
“Emma’nın bebeklerinden biri rahatsız mı?” Bunu sorarken konuyu değiştirme
yanlısı olduğunu göstermek istemişti.
“Evet, kurdeşen döküyor galiba. Ona sürmesi için ilaç verdiler. Bütün karnı ve
yanakları kırmızı kırmızı lekelerle dolu. Diğer bebeğe bulaşmaması için ayrı
tutuyorlar.” Achube isli duran bulanıklaşan pencereye bakmıştı.
“Bebekler için burası uygun değil. Direniş kampı onları güvende tutamaz.
Sağlıkları iyi olmayacak. Talimlerdeki atış sesleri uykularını bölecek. Ve pis
bir yer. Toz, kir, kan ve daha çok şey olacak. İmparatorluk buraya doğru
harekete geçmiştir bile. En fazla bir hafta zaman kazanmış olduk.” Achube
konuşmaya devam ederken Ramsy birden ayağa kalkmıştı. Achube anlık boşluğa
düşer gibi hissetmiş ev irkilip susmuştu. “Ne oldu?” dedi. Ramsy kapıya doğru
yürürken ellerini ceplerine doğru sokmuştu. “Gidiyorum. Senin hakkında
konuşacağımızı düşünmüştüm. Gidip atları uyumadan tımarlamam gerek.” Diye
çıkışmış ev Achube tek kelime edemeden Ramsy hemen kapıdan çıkıp gitmişti. Öylece
yatakta oturup kalmıştı. Ramsy’in onun için endişeli olduğunu biliyordu. İyi
olduğunu göstermek istemiş ama beklemediği bu tepki ile olduğu yerde kalmıştı. Dakikalarca
oturduğu yerden kımıldayamamıştı. Ramsy’e anlatmaya çekindiği bir şey yoktu.
Ama düşünmek istemediği şeyler hakkında konuşmak her zaman onu çaresiz
hissettirmişti. Yarım saat kadar odada dönüp durmuştu. Küçük odasında bir süre
dolandıktan sonra duvarlar üstüne basmaya başlamıştı. Daha fazla dayanamayıp
çıkmak için odadan fırlamış ve aşağı inmişti. Nöbet tutan askerler dışında
dolanan iki üç kişi vardı kampta. İçilen sigaraların közü gece karanlığında sönmeye
yüz tutmuş birer yıldız gibi ara ara parlıyordu. Seyislerin olduğu ahıra ve
küçük binaya doğru yürümüştü. Ahırdan gelen ışık hala birilerinin orada
olduğunu anlamasına yetmişti. Hızlı adımlarla oraya doğru giderken Ramsy’in bir
seyisle ahırın önünde sigara içtiğini görmüştü. Adımlarını yavaşlatarak oraya
doğru yaklaşırken ikisinin konuşmasını duymaya başlamıştı.
“Sirke ve suyu karıştırıp atları silmemiz gerekecek. Bitlenmişler. Bu iyi
olmaz. Hayvan sürekli huysuzlanır.” Diğer seyis bunu söylerken Ramsy başını
sallamıştı. “İnce dişli kaşağı kullanmak işimize yarayabilir.” Diye eklemişti
adam. Ramsy onlara doğru gelen paltosunun kenarlarını kaldırmış ellerini cebine
sokmuş yürüyen Achube’yi hemen tanımıştı. Diğer seyiste ayak sesine dönmüştü.
“Ramsy iki dakika konuşalım mı?” dedi. Ramsy ona bakarken gözlerini devirmişti.
“Sirkeli su hazırlarken konuşabiliriz.” Demiş ev sigarasını atıp ahırın
arkasında kalan erzak kulübesine doğru yürümüştü. Achube onun ardından oraya doğru yavaş
adımlarla giderken diğer seyis onu tanımıştı.
“Yine bebekler ve kamp hakkında konuşacaksan…” Achube onun yaktığı feneri almış
ve kulübeye doğru girmişti. “Hayır! Neden uyuyamadığım hakkında konuşmak
istiyorum. Dinlersen tabi.” Demişti. Ramsy bulduğu sirke dolu kabı kenarı doğru
koymuştu.
“Korkuyorum.” Achube bunu söylerken gözlerini yere doğru dikmişti. Işığın
aydınlattığı zeminde oluşan gölgelere bakarken gözleri gölgelerde bir gerçeklik
arıyor gibiydi. “İçimdeki büyüyen şey bir gün beni bambaşka birisi olarak
uyandıracak. Bunu hissediyorum. Olmaması gerekiyordu. Onu kontrol edebiliyordum
ama şimdi bir şeyler yanlış. İçimde büyüyen bu şey sürekli olarak öldürmemi
arzuluyor. Savaşmamı ve savaşırken yok etmemi istiyor. O gün Milos…” Duraksamış
ve elindeki lambayı biraz daha kaldırmıştı. Yüzündeki ifade soğuk ve
korkunçtu. “O kesip getirdiğimiz kafanın
beni hedeflediğini anlamıştı. Çünkü bana her ne oluyorsa o biliyor. Durdurmanın
yolunu biliyor mu? Bunu öğrenmek için ona soramam gerek. Onu bulup bana ne
olduğunu sormam ve bunu durdurmam gerek. Kimseye zarar vermeden bu şeyi
baskılamazsam kötü şeyler olacak. Ne zaman gözümü kapatsam ardından karanlıkta
yanan kırmızı bir alevin herkesi yuttuğunu görüyorum.” Ramsy ona şaşkınlıkla
bakıyordu. “Ben artık kendimi kontrol edemiyorsam bunu durdurmamız gerek.
Düşünmemeye çalıştıkça daha da çok acı veriyor ama içime yerleştirilen bu taşı
kullanma gücü beni gün geçtikçe tüketiyor. Kim olduğumu hatırlamazsam
kontrolümü kaybedersem o öldürmek için uğraştığım şeylere dönüşürüm.” Ramsy ona
cevap bile veremiyordu. Achube ise elindeki feneri ona doğru uzatmış ve acı bir
tebessüm belirmişti yüzünde. “Şuna bak, taş kırmadım son haftalarda ama
yaptığım şeye bak Ramsy.” Demiş ev alev birden kızıla dönerken incecik bir
çığlığa benzer bir ses duyulmuştu. Ramsy şaşkınlıkla ayağa kalktığında Achube
gözlerini ona doğru çevirmişti. Kızıla dönmüş gözleri loşlukta parlarken Achube
sakince nefes almış ve fener tekrar normale dönmüştü.
“Uyumak istemiyorum çünkü bilincim kapandığımda her şey mahvolur.” Ramsy onun
yanına doğru gelip sakince feneri elinden almıştı.
“Ondan kampın güvende olmadığını söyledin.” Achube yorgunca başını sallamıştı.
“En sonunda yorgun düşeceğim. Dört gün oldu. Ama daha fazla dayanamam. Andrjez
ve Milos’a ulaşamazsam bunu daha fazla taşıyamam.” Demişti. Ramsy onun elini
tutmuştu.
“Bunu çözeceğiz. Uyanmanı sağlayabilirim.” Dedi. Achube onun tuttuğu eline
bakarken huzurlu hissediyordu. “Kontrol etmen için güçlü olman gerek. Uyumazsan
eninde sonunda gücü eline geçirir. Uyumanı sağlayacağım. Ve sonra uyanmanı.”
Ramsy sözleri ve duruşu ile ona güven veriyordu. Ama durumdan Bayan Nuna’yı
haberdar etmemiz gerek. Senin dinlenmeni sağlarken o ulaşmaya çalışsın Teğmen
Dejan ve Milos’a.” Demişti. Achube başını sallarken yorgunca omuzları düşmüştü.
Geri kampın ortasındaki büyük direnişçi binasın gelmişlerdi. Achube her zaman
olduğundan daha yorgun hissediyordu. Merdivenlerden çıkarken Nuna ve Emma’nın kaldığı
kata gelmişlerdi.
“Bekle sen burada ben konuşup geleceğim.” Demişti. Achube merdivenin başında
beklerken yavaş yavaş yukarı çıkmaya başlamıştı. Ramsy ise hızlı adımlarla
koridorun sonundaki kapıya gelmişti. Kapıyı çalıp içeri süzülmüştü.
“Bayan Orgraf sizden bir şey isteyebilir miyim?” dedi. Emma bebeğini yıkamış
krem ve pudra sürüyordu. Nuna ise diğer bebeği uyutmuş içeri dalan Ramsy’e
sessiz olmasını söylemişti. Ramsy sesini alçaltarak konuşmaya devam etmişti
kapının önünde.
“Bay Roluge ve Teğmen Dejan’a ulaşıp onlara Achube’nin bir konuda yardıma
ihtiyacı olduğunu söyleyebilir misini?” dedi. Emma bebeği tekrar giydirmeden
önce sırt üstü kundağın üzerine yatırmış ve ona doğru dönmüştü.
“Achube iyi mi?” demişti. Ramsy bir süre olduğu yerde dikilip kalmıştı.
“Sanmıyorum. Uyumamış günlerdir. Yüzbaşı Dejan’a ulaşmaya çalışmış. Andrjez
Dejan ile iletişim kurmak için. Günlerdir iletişim bölümündeymiş. Onu durumla
siz ilgilenirsiniz diye uyumak için ikna ettim.” Dedi. Nuna bir süre orada
dikildi ve sonra derin bir nefes aldı. “Tamam, ben ilgileneceğim.” Dedi. Ramsy
ona bakıyordu. Nuna ise yanına doğru yürümüştü. “Gelip seninle Üst Teğmen
İllarea ile görüşüp ne sormam gerek onu öğreneyim.” Dedi. Berber çıkmışlardı.
Yukarı çıktıklarında Achube çoktan odasına girmişti. Ramsy kapıyı çalmış ve
girmesini söylediğinde içeri doğru süzülmüştü.
“Bayan Nuna’da geldi.” Demişti. Achube üstündekileri çıkarıyordu. Sırtındaki
yara izleri yavaş yavaş iyileşmiş ama artık sadece izdi. Gömleğini sandalyeye
doğru bırakmıştı. Onlara doğru dönüp gülümsemişti. Nuna ona bakıp gülümsemişti.
“Neler oluyor?” dedi. Achube iç çekmişti.
“Milos’a ulaşmam gerek. Acilen. Andrjez ve Milos’un buraya gelmesi gerek. Ya da
ben gitmeliyim. Taşlarla alakalı bir sorun. Onlarla iletişime geçmeye çabaladım
ama bir türlü…”
“Emma ile bu konuyu halledeceğiz. Peki sen nasılsın?” dedi. Achube gülümsemişti.
“Uyumam gerek.” Dedi. Nuna anlamıştı. Başını sallayıp çıkmıştı. Achube bir süre
öylece durmuş sonra iç çekmişti. “Şu evdeki içki dolabını hatırlıyor musun?”
Ramsy başını sallamıştı. “Tam olarak o dolaba ve içkilere ihtiyacım var. Keşke
daha fazla içseydik o gün.” Dedi. Ramsy ona bakıp gülmüştü.
“Viski?” dedi. Achube başını salladı ve onayladı onu. “Şarap bile seni
çarpıyor. Viski içtiğinde gerçekten kim olduğunu hatırlamıyorsun.” Demiş ve
gülerek ona bakmıştı.
“Yaptıklarımızı hatırlıyorum. Ayrıca rahatlamak istiyorum.” Başını yana doğru
eğmiş ve ona bakmaya başlamıştı. Ramsy gülmüştü. “Uyusan daha iyi olur. Kafan dağılır.”
Demişti. Achube başını sallayıp yatağa doğru yürümüştü. Postallarını çıkarıp
hemen yatağa gitmişti. Ramsy ise sandalye çekip yatağın yanına koymuştu. Oraya
oturup ona bakmaya başlamıştı. Achube ise istemsizce gülmüştü. “Orada öyle
oturunca dikkatim dağılıyor.” Bunu söylerken yatakta doğrulup oturur konuma
gelmişti.
“Arkanı dönerek uyu.” Demişti Ramsy oldukça ciddi bir sesle. Achube önüne düşen
saçlarını eliyle geriye doğru çekiştirmişti. Ramsy ona bakmıyordu. Oturduğu
sandalyede gözlerini yere doğru dikmişti.
“Gözünün üstündeki yara nasıl oldu?” Achube bunu sorunca istemsizce eli kaşına
doğru gitmişti. Sol göz kapağında çocukluktan kalan yara izine dokunmuştu.
“Çocukken. Hatırlamıyorum.” Demişti. Achube ona dikkatle bakıyordu.
“Cidden böyle uykum kaçıyor. Bir şeyler mi konuşsak? Yani öylece oturman biraz
ürkütücü. Sürekli sabit oturup bana mı bakacaksın?” dedi. Ramsy başını
sallamıştı. Achube iç çekip başını geriye doğru atmıştı. Arsızca geri başını
ona doğru çevirmişti.
“Bazen inat ediyorsun o bile hoş geliyor. Gel bari yanıma uzan.” Demişti. Ramsy
ona gözlerini dikmiş hareketsizce duruyordu. Achube daha fazla dayanamamış ve
üstündeki yorganı örtüleri atıp yataktan fırlamıştı. Kenarda duran dolaba doğru
hızlı birkaç adım atmıştı. Eğilip dolabın kapaklarını açıp içinden bir şişe
çıkarmıştı.
“Viski var. Madem öyle olmayacak o zaman içelim.” Dedi. Ramsy ona bakıyordu.
Sandalyeden usulca kararlı adımlarla kalkıp onun yanına gelmişti. Achube zorla
şişe kapağını açmak için uğraşırken bir hamlede elindeki şişeyi çekip almıştı.
“Olmaz!” demişti. Achube onu kenarı doğru itip şişeyi almış ve yatağa
yürümüştü. “Gerçekten sinir bozucusun. Tıpkı tutucular gibi davranınca çekilmez
oluyorsun.”
“Senin için endişeleniyorum.” Ramsy bunu söylerken yatağın yanına doğru usulca
sokulup elindeki şişeyi almıştı. Achube ona ters ters bakarken Ramsy kapağı
açıp şişeyi geri ona uzatmıştı. “Yine de böyle mutlu olacaksan al iç.” Demişti.
Achube ona sonra da uzattığı şişeye bakmıştı. Avurtları çökmüş, uykusuzluktan
gözleri kızarmıştı. Burnunu çekip geri yorganın altına doğru girmişti. “Keyfimi
kaçırdın. Işığı kıs en azından.” Demiş ve sırtını ona dönmüştü. Ramsy şişeyi
kapatıp ışığı kısmıştı. Geri sandalyeye dönecekken yatağın kenarına doğru
ilerlemişti. Yatağın açıkta kalan kısmına uzanmıştı. Öylece sakince uzandığında
Achube ona tepki veremeden öylece kalmıştı.
“Atlarda çok yorulunca huysuzlanıp sürekli kişner ve şahlanır.” Demişti Ramsy.
Achube bunun üzerine ona doğru dönmüştü.
“Ben at mıyım?” derken ona bakıyordu. Ramsy dümdüz yatmış ellerini karnında
birleştirmişti.
“Benziyorsun. Ruhen…”
“Atları sevdiğin kadar…” Achube öylece kalmıştı. Beni seviyor musun demek kadar
saçma bir şey olamazdı. Bunu soracak olmanın utancı ile başını ters yöne doğru
çevirmişti.
“Senide onlar gibi seviyorum. Ayağını sakatlarsan vuracak kadar.” Demişti.
Gülmeye başlamışlardı. Ramsy bunu söyledikten sonra dönüp Achube’ye doğru
bakmıştı. Onun güldüğünü görünce gülmüştü. Achube ise geri ona doğru çevirmişti
başını.
“Hiç uyanamazsam ne olacak?” dediğinde durgunlaşmışlardı. Ramsy onun elini
tutup kendine doğru çekmişti.
“Seni uyandırmak için burada olacağım.” Dedi. Achube ona bakarken yüzünde ciddi
bir ifade oluşmuştu. “Neden birlikte
olmaktan kaçıyorsun?” Ramsy bu soruyu beklemiyordu. Ona bakıp kalmıştı. “İyi
değil miyim? Bu ise sorun söylemekten çekinme. Ya da kafanda başkası var ve
onunla…”
“Sorun onlar değil.” Ramsy onu susturmak için araya girmişti. Sıkıca Achube’nin
elini tutuyordu.
“Sorun ne o zaman? Doktorun evinde seni kendi kendine birkaç kez gördüm. Yani
şey yaparken. Eğer yanıma gelseydin ben ve sen…” Ramsy’e durumu daha açık nasıl
anlatacağını bilemeyip susmuştu. Ramsy bir süre sessizce durmuştu.
“Geri dönmeyeceğinden korkuyorum. Belki bu şekilde bir sebep olup geri sağ
salim dönersin diye düşünüyorum.” Ramsy bunu alçak sesle söylerken yutkunmuştu.
Achube ona doğru bakıyordu. “Bu saçma fikri aklına ben soktum değil mi?” dedi.
Ramsy cevap vermeden gözlerini tavana dikmiş duruyordu. Achube bir süre ona
baktı. Daha sonra elini çekip üstündeki yorganı atıp doğrulmuştu.
“Geri uyanmak, geri dönmek için sebebim zaten sen olabilirken bunu yapmana
gerek yok. Sonuçta biz bir şeyler
yaşıyoruz ve bu dünyada ne kadar zamanımız var bilmiyoruz. Benim için bu
yaşadığım şeyler, sen, güçler, kabuslar her şey çok taze. İlk defa birisi için
böyle şeyler hissederken bunu ertelemek canımı sıkıyor.” Ramsy ona bakıyordu.
“Okuduğun süslü kitaplar gibi konuşuyorsun.” Demişti. Achube gülüp onun göğsüne
doğru elini indirmişti.
“Sende at kokuyorsun.” Demişti. Ramsy gülerken doğrulmuş ve ona arkadan sıkıca
sarılmıştı.
“Eğer rahatsız oluyorsan gidebilirim. Ahıra gidip at tırmalamaya devam ederim.”
Demişti. Achube onun kollarının üstüne doğru kollarını koymuştu.
“Bunun için geç kaldın.” Demişti. Ramsy genç bir erkekti. Hormonları zapt
edilmez derecede hırçındı. Achube gibi hayatı disipline olarak geçmemişti. Onun
kadar bedenini kontrol eden bir yapısı yoktu. Vahşi bir doğası vardı. Achube
onun azgın halini hissetmişti. Nefesi korkunç derecede sıcaktı ve ensesinde
hissettiği dolgun dudaklar erotik bir his veriyordu. Ürperip ensesini kasıp
başını geriye doğru atmıştı.
“İsteksiz davranmana rağmen hazırmışsın bile.” Demiş ve elini arkaya doğru atıp
Ramsy’in penisini kavramıştı. “Çabasız…” demiş ve gülmüştü. Ramsy onun
arsızlığını hoş buluyordu. Onu kendine
doğru çekip arkaya doğru devrilmişti. Achube onun kollarından kurtulup yüzü
koyun dönmüştü. Ramsy’in göğsüne doğru uzanmıştı. Ramsy ile burun buruna
duruyordu. Çenesini yukarı doğru kaldırmıştı. Ramsy’in iri kemikli yüzü loş
ışıkta daha çekici gelmişti ona. Kalçasını sıkan elle istemsizce başını geri
indirmişti. “Düşündüm de bu gece pozisyon farklılığına gitsek ve bana sözünü
tutmuş olsan nasıl olur?” dedi. Ramsy
ona bakıyordu.
“Fark etmez.” Demişti. Achube bunu duyunca heyecanla onun göğsüne bastırıp
kalkmıştı.
“Tamam soyun!” demişti. Ramsy bir an için afallamıştı. “Bu işten anlamıyorsun
sen.” Demiş ve o kucağındayken doğrulmuştu. Achube ona bakıyordu.
“Soyunmana yardım edeyim.” Demişti. Onun tişörtünü kavrayıp yukarı doğru
çekiştirmişti. Ramsy tişörtünü çıkarınca ona bakıp gülmüştü.
“Şimdi?” dedi. Achube dizlerinin üzerinde doğrulmuştu.
“Pantolonun…” demişti. Ramsy yataktan sıyrılıp ayağa kalkıp kemerini sökmüş ev
pantolonunu indirmişti. “Hevesimi kırıyorsun böyle. Bırak ben yapayım.” Demişti
Ramsy geri yatağa doğru eğildiğinde. Achube heyecanla ona bakmıştı. İlk defa
birisi ile birlikte olduğunda o kişi Ramsy olmuştu. Şimdi bunu tekrar yapacaktı
ve heyecanlıydı.
“Daha önce birisi içine girdi mi? Yani bu ilk mi olacak?” diye sorular sormaya
başladığında Ramsy onun susturmak için iç çekmişti. “Tamam sustum.” Demişti.
Ramsy gülüp eğilip onu öpmüş ve uzanmasını sağlamıştı. Achube iri yapılı olsa
bile Ramsy ondan daha iri ve heybetli duruyordu. Kaslı olmasını ağır işçiliğe
borçluydu. Göğsündeki yumuşak seyrek kıllar onu erkeksi gösteriyordu. Achube
onun dudaklarından dudaklarını kurtarıp yanağına doğru bir öpücük kondurduğunda
Ramsy adeta donmuştu. Bu kadar şefkatli bir öpücük bedenini taş gibi yapmıştı.
“Lanet olsun Achube biraz daha erotik davran ciddiye al şu işi.” Dediğinde
Achube onun boynuna doğru kollarını dolamıştı. “İçimden geldi.” Demişti. Ramsy
ona bakıyordu. “Bak şimdi, eğer içime girmek istiyorsan önce sertleşmen lazım.
Hiç tepki vermiyorsun.” Demişti. Achube ona bakıyordu. Ramsy onun tam üstünde
duruyordu. “Yardımcı olsan…” Ramsy bunu duyunca birden elinin birini yataktan
kaldırıp Achube’nin kasığına doğru koymuştu. Achube ona bakıyordu. Ramsy bir
süre onun kasığında erekte olmayan penisini ovuşturmuş ve ardından durmuştu.
“Yorgunluktan mı?” dedi. Achube onun boynuna sarılan kollarını açıp yana doğru
açmıştı kollarını.
“Bilmiyorum. Çok heyecanlanınca da oluyor.” Dedi. Ramsy bir süre ona bakmış ve
doğrulmuştu. Achube onu görmek için başını kaldırıp ona bakarken Ramsy onun
pantolonunu sıyırıp almıştı.
“Çözeceğim bunu bana bırak.” Demişti. Achube ona bakarken Ramsy yatağa doğru
eğilmişti. Achube bir an için onun ne yaptığını algılayamadı ama penisinde
hissettiği sıcak nefes ve ardından ıslak dudaklarla şaşkınlıkla gözleri
açılmıştı.
“Buna mecbur…” Adeta kalbi hızla çarpınca nefesi kesilmişti. Elini ileri doğru
uzatıp refleks olarak Ramsy’in saçlarını kavramış ve dizlerini içeri doğru
çekmişti.
“Bu çok iyi…” demişti. Ramsy onun sonunda erekte olmaya başladığını
hissediyordu. Dudaklarını çekip doğrulmuş ve iç çamaşırını çıkarmıştı. Achube
ona bakıp alt dudağını ısırmıştı. Ramsy dizlerinin üzerinde yatağa doğru çıkmış
ve onun üstünde durmuştu. Bir eliyle onun penisini tutarken yavaşça oturmaya
başlamıştı. Achube hissettiği sıcaklık ve darlıkla daha da büyüyen penisinin
gerildiğini hissediyordu. Göğsüne doğru bastırılmış elin yanı sıra bu heyecan
kalbini sıkıştırıyordu. Ramsy yavaşça onun kasıklarına tamamen oturmuştu.
“Bir süre hareket etme. Alışmama izin ver.” Demişti. Achube onun elini tutup
kenarı almış ve doğrulmuştu. Onu öperken yavaş yavaş kalkmasına izin vermişti.
Ramsy onun bu saatten sonra idareyi almasına izin vermişti. Achube onu öperken
yavaş yavaş hareketlenmeye başlamıştı. Bacaklarından aldığı güçle kasıklarını
ileri geri hareket ettirmeye başlamıştı. Ramsy basta acı çeken bir ifadeye sahipti.
Yüzünü ona göstermemek için başını omzuna doğru saklamış ve Achube’den destek
almaya çalışmıştı. Achube heyecandan nasıl yapacağını basta çözememiş ama belli
bir tempo yakaladığında Ramsy artık daha rahat ve haz alır hale gelmişti. Başını
doğrultup Achube’nin yüzüne doğru baktığında Achube onun yüzünde oluşan
pembeleşmeyi loşlukta bile fark edebiliyordu.
“Uzanmak ister misin?” demişti. Ramsy titreyen bacakları üzerinde daha fazla
duramayacaktı. Başını sallamış ve içinden çıkan Achube’nin çekilmesi ile yatağa
doğru uzanmıştı. Bacaklarını kırıp kendine doğru çekmişti. Achube onun
bacakları arasına girip yavaşça penisini tekrar tutup içine girmeye başlamıştı.
Ramsy ilk seferki kadar acı çekmemişti. Alışmaya başlamıştı. Achube onun
üzerine doğru eğilip onu öpmek için yüzüne yaklaşmıştı.
“Durmamı istediğinde bunu söyle.” Dedi. Ramsy onun yüzüne bakıp dudaklarını
aralamıştı.
“Biraz daha hızlı.” Diye utançla mırıldandığında Achube buna hayır demeyecekti.
Onunla olmak bütün dünyanın yükünü unutmasını sağlayacak kadar güzeldi. Ramsy
onun için bir insandan daha fazlasıydı. Hayatındaki tek normal kalan şeydi o
artık. Onunla olmak kendinde olmasını sağlayacak kadar gerçekti.
“Achube ben sanırım…” Achube onun boşalacağını anladığında biraz daha kendini
toplayıp dikkatini vermişti. Ramsy’in hayatındaki en kötü yatak performansına
sahip kişi Achube olabilirdi. Beceriksiz ve ürkekti. Heyecandan ne yapacağını unutuyordu ama buna rağmen onun
dokunuşuyla tahrik olabiliyordu. Achube içinden çıktığında o da daha fazla
dayanamamıştı. Achube’nin onu öpmesi ile gülümsemişti.
“İyi miydi?” demişti. Ramsy başını sallayıp onu öpmüştü. “İyiydi.” Demişti.
Achube doğrulacakken onun hala kabarık duran penisine bakıp bir süre öylece
durmuştu.
“Sende yapmak istersen benim için sorun değil.” Demişti. Ramsy buna hayır
demeyecekti. Ona cevap vermek için konuşmak yerine onu kendine doğru çekip
bedenini bedenine yapıştırmış ve dudaklarına doğru dudaklarını yapıştırmıştı.
Achube’nin bacaklarını kendine doğru çekmesine izin vermiş ve kasıklarına doğru
kalçasını toplatmıştı. Onu belinden bastırıp kendine doğru eğik tutarken
dudaklarını dudaklarından çekmişti. Achube onun bu şekilde birden olaya girmesi
ile istemsizce ürkmüştü. Kalçasında hissettiği elle beraber bedenini ileri
doğru atmıştı. Ramsy’in göğsüne doğru kendini devrildiğinde içini gıcıklayan
hızla onun kolunu sıkıca tutmuştu.
“Bu daha iyi.” Demişti. Az önceki başarısız performansı hakkında konuşmak
istemese de Ramsy’in parmaklarını yetenekli bir şekilde kullanmasını övme
gereksinimi duymuştu. Ramsy’i birazcık inletmeyi bile becerememişken şimdi daha
sadece parmakları ile onu devirmiş olmasına karşı kendini yenilmiş hissetmişti.
Ramsy koluna batan tırnakların verdiği acıyla haz almıştı sanki. Elini çekip
onu belinden sıkıca tutup doğrulmuş ev sırt üstü yatırmıştı. Achube bacaklarını
düşme korkusu ile onun beline doğru dolamıştı. Bedenindeki yükselen ateşin
verdiği hisle sanki susuzluktan içi çekilmiş gibi hissetmişti. Gözlerinin
kararması kollarını gevşetmişti.
“Achube?” duyduğu sesle bir rüyadan uyanır gibi irkilmiş ve gözlerini saçmıştı.
Ramsy korku dolu gözlerle ona bakıyordu. “Korkudan ölüyordum. Bana tutunup
doğrul.” Demiş ve onu oturur konuma getirmişti. Achube ne olduğunu anlamaya
çalışırken Ramsy kenarda duran suyu ona doğru uzatmış ev üstüne örtüleri
çekmişti. Ramsy’in pantolon giydiğini fark etmişti.
“Ne oldu?” dedi suyu bira içip ona uzatırken. Ramsy yanına doğru oturup onun
yüzüne korku dolu ifadeyle bakıp bardağı almıştı. Geri küçük sehpaya
bırakmıştı.
“Bayıldın. Birden küt diye gittin.” Dedi. Achube ağrıyan göğsüne doğru elini
koymuştu. “Bayıldım mı? Ne kadar oldu?” dedi. Achube ona bakıp onu kendine
doğru çekip sarılmıştı.
“Beş dakika belki altı. Rengin hiç iyi değil. Uzan ben gidip Bayan Nuna’yı…”
Achube onun kolunu tutup ayrılmasına izin vermeden sıkıca sarılmıştı. Ramsy’in
gitmesini istemiyordu. Göğsündeki ağrının sebebi yorgunlukla artık bedeninin
onu dinlenmeye zorlamasından kaynaklandığını biliyordu. “Tamam gitmiyorum. Gel uzan biraz.” Demiş ve
onu yatağa uzandırmıştı. Örtüleri üstüne doğru sarıp yanına uzanmıştı. Achube
yan yatmış halde ona bakıyordu. Ramsy ona dönmüş haldeydi. “Seni
zorlamamalıydım. Özür dilerim.” Demişti. Achube elini uzatıp onun kirli
sakalına dokunmuş ve yavaşça elli kayarken Ramsy sıkıca elini tutmuş ve
dudaklarına doğru götürmüştü. Achube gülümsemeye çabalarken gözleri tekrar
kapanmıştı. Çekildiği derin uykudaki karanlık onu ürkütse de Ramsy’in elini
tutması düşeceğini hissettiği boşlukta onu güvende tutuyor gibi hissediyordu.
Artık dayanılmaz olan bu uyku onu benliğinden uzaklaştırıp gerçekliği
unuttururken korkularını ve endişelerini bırakmıştı. Tekrar uyanacağını umarak derin
uykuya dalmıştı.
Gün doğup güneş tekrar tepelerin ardında
kaybolurken Achube’nin odasının kapısı çalınmıştı. Ramsy dördüncü defa çalan
kapı ile sıçramıştı. Kalkıp kapıyı açtığında yemek servis arabasını almaya
geldiklerini düşünmüştü. Kapıyı açınca Andrjez, Milos ve Nuna ile karşılaşmıştı.
Dün geceden beri bir saniye olsun gözünü kapatmamıştı. Yorgunca onlara bakıp
kenarı çekilip kapıyı açmıştı. İçerisi soğuktu. Yanan ocak sönmüştü. Milos
kasvetli odaya bakıp ışığı açmıştı.
“İyi misin Ramsy?” demişti. Ramsy yüzündeki yorgunluğu ve üzgünlüğü
saklayamıyordu. Başını sallayıp kenarı çekilmişti. Achube yatakta örtülere
gömülmüş ve sadece kahverengi saçları görülecek şekilde uyuyordu.
“Achube nasıl?” Andrjez bunu sorarken onu yüzünden durumun pek iç açıcı
olmadığını anlamıştı.
“Gücü onu kontrol etmeye başlamış. Taş kırmadan kırmızı bir ateş yaratıyor. Ve
kabuslar görüp duruyor.” Ramsy yatağa doğru giden Milos’a dönmüştü. Milos
yavaşça yatağa doğru yaklaşıp Achube’ye bakmıştı. Yüzü yastığa gömülüydü.
“Uyandırsam sorun olur mu?” demişti. Ramsy omuz silkince Milos yavaşça ona
dokunmuştu. “Achube?” demişti. Birkaç kez seslenmişti. Bir süre daha zorlamış
ama tepki vermeyince diğerlerine dönüp bakmıştı. Ramsy oraya doğru adım atmış
ve birden durmuştu.
“O uyandığında kendisi olmayabilir. Bunun için beni uyardı.” Demişti. Milos
bunu duyunca yavaşça yataktan kalkacakken bileği kavrayan elle irkilmişti. Achube
üstündeki örtülerden sıyrılıp doğrulmuştu. Milos ona şaşkınlıkla bakarken
Achube gözlerini açmaya çabalıyordu.
“Ramsy…” demişti. Milos koluna bakıp korku ile Achube’ye bakıp kalmıştı. Kolu
sanki yanıyordu. Achube gözlerini açtığında kırmızı bir sıvı göz pınarlarından
süzülmeye ve çenesine doğru inmeye başlamıştı. Milos şaşkınlıkla ona bakarken Ramsy
hemen yatağın yanına gelip Achube’nin bileğini tutup çekmiş ve Milos’un kolunu
kurtarmıştı. Yatakta oturmuş ona bakan Achube’nin yüzüne bakıp tuttuğu kolunu
bırakmıştı. Milos kenarı çekilip bileğini ovuştururken ona bakıp kalmıştı.
“Karanlık her yer.” Demişti Achube. Ramsy onun boş bakan gözlerinden sızan kana
bakıp kalmıştı.
“Milos ve Teğmen Dejan geldi. Buradalar.” Demişti. Achube etrafta birilerini görmek
ister gibi başını sağa sola çevirmişti. Kan ise çenesinden yatak örtülerine
doğru akmaya başlamıştı. Milos ona bakıp geri geri çekilirken konuşmaya
başlamıştı.
“Taşın yan etkisi bu. Bu kadar şiddetli olmaması gerekiyordu. Doz aşımı mı
yaşadın?” dedi. Achube sesin geldiği yöne doğru başını çevirmişti.
“Hayır…” demiş ve yanaklarından akan şeyi silmek için uğraşarak elini yüze
götürmüştü. “Ağlıyor muyum ben?” demişti. Ramsy ona bakıp kalmıştı. Gözlerinden
akan kanın bile farkında değildi. Nuna kenarda duran bezi alıp oraya doğru
gelmiş ve Ramsy’e uzatmıştı. Odada derin bir sessizlik vardı. Ramsy onun
yüzünden eline buluşan kanı silmek için elini tutmuştu. Achube onu görebilecek
gibi dikkatle başını çevirmişti.
“Achube gözlerinden kan akıyor. Muhtemelen kör oldun ama bunun bile farkında
değilsin.” Demişti Andrjez dikildiği yerden. Hepsi ona dehşet içinde bakarken
Achube elini yüzüne sonra gözlerine doğru götürmüştü.
“Neden?” dedi. Andrjez oradan ona bakıyordu. “Zaman kırılması sırasında birkaç
gerçeklik yarattım. Ölümden sizi kurtarmak için hatayı düzeltmek için Lows ve
diğerleri gelmeden önce olayı durdurmak istedim. Ama yaşananalar yansımış
olmalı. Muhtemelen bu yüzden dengen bozuldu.” Dedi. Achube onun konuştuğu
tarafa doğru başını çevirmişti.
“Zaman kırılması mı?” dedi. Andrjez usulca başını sallamıştı.
“Evet, bir gerçekliği birden çok kez yaşadık. Hatırlamıyorsunuz ama her
defasında ölümle sonlanan gerçekliği değiştirdim. Bunun sonucunda güçlerimi
kimsenin gözü önünde kullanamayacağım. Sonuçta ise herkes hayatta kaldı.” Dedi.
Achube öylece kalmıştı. Ramsy’in elini sıkıca tutuyordu.
“Gerçekliğin kaça bölündüğünü bilmiyorum ama yüksek doza sebep olan şey
muhtemelen senin gerçekliği birden çok defa yaşayıp her defasında taş kırman
olmalı. Bunu daha erken fark edemedim.” Demişti. Achube öylece kalmıştı. Ne
diyeceğini bilemeden boşluğa dikili gözleri duruyordu.
“Düzeltemez misiniz?” Ramsy bunu sorarken sinirliydi. “Belki… Bilmiyorum. Kızıl
taş oldukça tehlikeli bir tanrısal güce sahip. Onun nasıl bir dengeye sahip
olduğunu çözemem.” Demişti. Milos zaman ve mekân kargaşası yaşıyordu. İki
senelik dondurulmuş zamanın bile farkında değildi kimse. Onun ev Andrjez’in
değiştiğini bile fark etmemişlerdi. Zaman onlar için hiç ilerlememişti.
“Daha çok ilerlemesinin önüne geçebiliriz.” Milos bunu söylerken durduğu yerden
hızlı adımlarla yatağın yanına geri gelmişti. “Andrjez onun içine yerleştirilen
taşı yok edebilirsin. Onu daha fazla zehirlemeden bunu durdurursan
kurtulabilir.” Dedi. Andrjez bu konuda çekimserdi. Ölüm bir bedel peşindeydi ve
kırılan zamanın sonucunda kurtulan ruhlara karşılık birisini alacaktı. Bu
kişinin Achube olmasının sebebi ruhunun temiz olması olmalıydı. Onlara
bakıyordu. “Bunun sonucu olacak.” Demişti. Achube onu duyunca irkilmişti.
“Nasıl bir sonuç?” Andrjez derin bir nefes almıştı. Eğer seni kurtarırsam o
zaman yerine orada zamanın kırılmasında yer alan başkası ölebilir. Bunu
bilmiyorum. Denge çok hassas. Bir kum tanesi terazinin yanlış tarafında olursa
oraya başka bir parça koymak zorundayız. Achube’nin durumu dengenin sağlanması
için ortada. Muhtemelen sıradaki kişi kim olur bilmiyorum ama bunun
sorumluluğunu almamız gerekecek. Ölüm kaçamayacağımız tek gerçek.” Demişti.
Achube öylece duruyordu.
“Başka yolu yok mu?” dedi. Andrjez ona cevap vermeden önce düşünmüştü. Hepsi
ona bakıyordu.
“Belki de sadece gücünü kontrol etmeni sağlarsak çatlayarak ölmeni
engelleyebiliriz.” Demişti. Milos ona bakıp kalmıştı. “Silahlar var. Üretilmiş.
Onlardan sana uyumlu bir biçime getirip gücünü gerçekten kontrol etmeni sağlayabiliriz.”
Demişti. Achube başını sallamıştı. “Diğer seçenekten daha mantıklı. Dengeyi
bozmayacak şekilde…”
“Ama bir ihtimal Achube. İşler kötüye de gidebilir. Dengeni sağlayamazsan
ölümün yavaş değil hızlı olur ve dönülmez olur.” Derin sessizlik kasvetli odada
boğucu bir hava yaratmıştı. Achube öylece duruyordu. Herkes onun kararını
bekliyordu.
“Deneyeceğim.” Demişti. Ramsy bunu duyunca omuzları çökmüştü. Ölümle yaşam
arasında bir seçim yapmış olduğunun farkındaydı ve şimdi yaşama olasılığından
uzaklaşmıştı. Achube bunu söylediğinde Andrjez buruk bir ifade ile
gülümsemişti.
“Bana biraz zaman vermen gerek. Ayarlamalar için. Milos o süre içinde burada
sizinle kalsın ve süreci yavaşlatmak için sana verdiğim ilaçlardan onun da
kullanmasını sağlarsın.” Dedi. Milos başını sallamıştı. Andrjez yatağa doğru
eğilip Achube’nin omzuna elini koymuştu. “Daha erken gelemediğim için üzgünüm.
Sizi yalnız bırakmak istemedim. Bu benim hatam. Bunu telefi edeceğim.” Dedi.
Achube onun elinin üstüne elini koymuştu. “Bu kimsenin hatası değil. Sonunda
olacağını biliyordum.” Demişti. Gözlerinden akan kan durmuyordu sanki. Milos
Andrjez’in içeri girerken kenarı koyduğu çantaya doğru yürümüştü.
“Haberleşiriz sizinle.” Dedi ve geldiği gibi usulca çıkıp gitmişti. Milos
çantasını açmıştı. Ufak bel çantasını yatağın kenarına koymuştu.
“Tadını beğenmeyeceksin ama iyi hissettirecektir. Başta biraz mideni
bulandırıyor.” Dedi. Achube yüzündeki akan kanı sürekli eliyle silmesin diye
Ramsy sık sık onun yüzünü siliyordu.
“Gözlerindeki kanamaya iyi gelecek mi?” Ramsy bunu sorduğunda Milos başını
sallamıştı.
“Evet, benim hastalığımı düzeltti. Achube’de neredeyse aynı belirtileri
gösteriyor. İyi gelecektir.” Demişti. Geri onu uzandırıp ilaç içirmişlerdi.
Ramsy ıslatılmış ılık havluyla yüzünü ve gözlerini temizlerken Achube Milos ile
konuşuyordu.
“Sürekli olarak kırmızı bir alev vardı kabuslarımda. Sonra birden etrafımda onu
yaratabildim. Bu uyumaya başlamadan hemen önce oluyordu.” Milos onun yatağının
karşısındaki sandalyede oturuyordu.
“Şu zaman kadar en iyi direnç gösterip gücü kullanabilen sendin. Eminim ki yine
üstesinden geleceksin.” Dedi. Achube gülümsemişti. “Olaya olumlu bakarsak uzun
süre sonra güzelce uyudum. Dinlendim.” Demişti.
“Bu güzel, dinlenmezsen daha kötü oluyorsun. Bir süre sonra bilincin tamamen
kapanıyor. Dinlenmen gerek sık sık. Gerçi yataktan çıkmasan iyi olur. Yemek
yemen gerek. En son ne zaman yedin?” demişti. Ramsy öksürükle boğazını temizlemişti.
“Dün en son bir şey yemiş olmalı. Onun dışında bütün gün uyudu. Aslında yemek
geldi ama soğumuş olmalı.” Dedi. Achube bunu duyunca onun elini tutup
doğrulmuştu.
“Soğuk fark etmez. Bir şeyler yemek isterim şu an. Midemin bulantısı geçer.”
Demişti. Nuna hemen servis arabasındaki tepsiyi almıştı. Yatağa doğru gelmişti.
“Gidip Emma ve bebeklere bakmam gerek. Bir şeye ihtiyacınız olursa…” Milos
ayağa kalkmıştı.
“Bayan Nuna aslında sizinle konuşmak istediğim birkaç şey. Müsaitseniz bana beş
dakika ayırır mısınız?” dedi. Nuna ona bakıp başını sallamıştı. Onlar
çıktığında Achube yemek için tepside kaşığı aramıştı. Ramsy onun elini kaşığa
doğru götürmüştü.
“Bir daha gözlerim görmezse savaşamam.” Demişti Achube solgun bir sesle. Ramsy
onun elindeki kavradığı kaşığı yavaşça yemeğe doğru daldırmasına yardım
ediyordu.
“Teğmen Dejan bunu halledecek. Ve Milos iyileşmeni sağlar. Bunun için
endişelenmek seni daha kötü yapabilir.” Demiş ve kaşığı ağzına doğru rahatça
götürsün diye elini bırakmıştı. Achube yutkunup kaşığı ağzından çekmiş ve
Ramsy’in ona yön vermesine izin vermişti. “Hem ben yanında oluru, silah
kullanıyorum. Öncü birliklere yazılırım ve nereye gidersen gelirim.” Demişti.
Achube öylece sanki onu görebiliyor gibi yüzüne bakmıştı. Kırgın bir mutluluk
vardı içinde. Onunla tanıştığı için ve onunla olduğu için şanslı hissediyordu
kendini. Gözlerini ve belki de sağlığını kaybediyordu ama bir şeyi anlamıştı.
Seneler önce Loan Dejan ona “ölüme bile giderken seni mutlu ve huzurlu
hissettiren bir duygu vardır Achube. Onu hissettiğin gün ölmekten değil,
kaybetmekten korkmaya başlıyorsun. Bu bazen âşık olduğun bir kadın bazen
hayatını var eden dostların ya da ailen oluyor. Ama o duyguyu şu zaman kadar
hissetmediğini hırçınlığında görüyorum. Onu hissettiğin gün büyümüş olacaksın.”
Kelimeler aklında yankılanırken ilk kez kendini büyümüş, sorumluluk sahibi ve
birisini korumak için kendi inisiyatifini kullandığı günü anımsamıştı. Ramsy’in
samanların ardına sinmiş saklanırken gördüğü anı. Onu orada bırakıp gidecekken
çaresizliğinin karşısında yardım etme kararı almıştı. O günden sonra hayatında
bu duyguyu çok sık hissetmiş ve hiç olmadığı kadar desteklendiğini hissetmişti.
Korkmuyordu ama tedirgindi. Kendi kendine öylece dalmış elindeki kaşıkla bomboş
karanlığa bakarken Ramsy’in sesi kulağında yankılanmıştı. Kendini toparlayıp
ağırlaşmış kaşığı yavaşça ağzına doğru götürürken Ramsy ona yemeklerin
kokusunun olmadığını ve bunun sebebinin beceriksiz aşçılar olduğuna bağlamasını
anlatırken onu dinlemekten zevk alıyordu Achube.
Yorumlar
Yorum Gönder