Kayıp Masallar 3 (27. Bölüm)

Serinin devamı geldi. Okumaya hazır mısınız?

Öncelikle on iki gündür bölüm gelmediği için üzgünüm. iki yazarlı bir bölümdü ve iki tarafın kendi hisselerine düşen kısmını yazmasına rağmen sahne adaptasyonunda baya zorluk çektim. bunun için özürlerimi sunar ve telafi olarak bölüm sonu resmini sizlere takdim ederim. 
Creative-miss


Huzurlu Gün

 

Akşamı beklemek çok uzun sürmüştü. Andrjez ne yemek yemiş ne de oturduğu sandalyeden kımıldamıştı. Oturduğu yerden gözünü bir saniye olsun Milâs’tan ayırmamıştı. Gün kararıp akşam için yemek hazırlıkları başladığında Nuna oldukça gergindi. Andrjez’den daha gergin ve sabırsızdı da.
“Ellerin neden titriyor?” Emma o ekmek keserken ona bakıyordu. Nuna titreyen ellerine bakıp durmuştu.
“Sen istihbarat eğitimi aldın değil mi?” dedi. Emma başını sallamıştı. İstihbaratın istediği birisi olduğu gerçeği birçok kişi tarafından bilinmese de istihbarat için çalıştığı artık bu evde sır değildi.  
“Evet.” Nuna ona bakıp iç çekmişti.
“Düşünüyorum da bir şeyleri gizlemeleri seni rahatsız etmiyor mu? Hem yakın arkadaşların hemde aynı şey için…”
“Aslında hayır. Merak benden alınan bir şey oldu Bayan Nuna. Bazen bilmemek daha iyi oluyor.” Demişti. Nuna’nın elinden bıçağı almıştı.
“Çok kişi ölecek ve çok sır olacak. Verilen savaş henüz yeni başlamışken böyle elleriniz titrerse düşmanın gırtlağına bıçağı dayadığınızda eliniz titrememesi için…” Andrjez birden mutfaktan koşarak içeri girmişti. Hızla etrafa bakıp biraz ekmek ve kenarda duran su dolu şişeyi aldığı gibi geri yukarı koşmuştu.  Nuna ve Emma ona bakıp kalmıştı. Emma elinden bıçağı bırakıp gülümsemişti.
“Milos uyanmış olmalı. Onun için ekmek ve su götürüyor.” Dedi. Nuna gülümsemişti bunu duyduğunda. “Yemeğe inmelerini söyleyelim mi?” dedi Emma ona bakmaya devam ederken heyecanlıydı. Nuna başını olur anlamında sallamıştı. Günler sonra yemek için bir arada aynı masada otururken bulmuşlardı kendilerini. Milos hala yorgun ve halsiz duruyordu. Achube ise oldukça neşeli ve keyifliydi.
“Bunu ben pişirdim.” Demişti Ramsy güveci gösterip. Achube masaya oturduğundan beri aranıyordu. Ramsy onun derdini biliyordu. Bu yüzden güveci göstermişti. Achube boş tabağına uzanıp güveçten istediğini belli eder gibi onu uzatmıştı. Yemekler servis edilirken Milos gülümseyerek onlara bakıyordu. Andrjez onun hemen yanında oturuyordu. Doktor sandalyesinin tekerleklerini çevirerek masaya yaklaşmış ve boş olan yere doğru girip gülümsemişti.
“Her şey çok nefis gözüküyor.” Demişti. Milos’a doğru çevirmişti başını. “Sen nasılsın?” demişti. Milos gülümseyerek ona bakmıştı. Ama konuşacak hali yoktu. “İyi. Sadece…” Andrjez ona bir bardak su uzatmış ve onun yerine konuşmaya başlamıştı. “Fazlasıyla yorgun. Kendini toparlaması gerek. Aşağıya inmesi bile yanlıştı. Uyuması gerekirken…”
“Sizinle olmak istedim.” Demişti Milos onun lafını kesip elini Andrjez’in elinin üstüne koymuştu. Çok zamanı kalmadığını hissediyordu. Bu sürede yatakta yatarak ölmek istememişti.  Emma iç çekerek onun yanına oturmuştu.
“Tanrım bir tane olsaydı bu kadar yorulmazdım galiba. Birisi ağlamaya başlayınca diğeri de onu takip ediyor. Hangisini emzireceğimi şaşırıyorum.” Yorgunca tabağına bakmıştı. Daha sonra yanında oturan Milos ile göz göze gelmişti. Onun zayıflamış yüzüne ve çökmüş gözlerine bakmıştı. Buna rağmen gülümsüyordu. “Ayağa kalkmak için ısrarcısın.” Milos başını sallamıştı. Nuna onun tabağını alıp güveç doldurmaya başlamıştı. Yemekte bebekler hakkında konuşulmaya başlanılmıştı. Achube arada bir baba olmanın korkunç olduğunu ve Lows’un kontrolcü bir adam olmasından dolayı çocuklara sadece işkence olacağını söylüyordu. Onun dışında yemek yemekle meşguldü.
“Milos’un hayatı hep bu ilaca mı bağlı olacak yani?” Nuna bunu sorarken Milos başını evet manasında sallamıştı. Sohbetin nasıl onun sağlığına geldiğine dair bir fikri yoktu. 
“Aslında tedavi olması için başka bir yol daha var ama buradan gitmemiz gerektiği için kabul etmiyor.” Andrjez şikâyet eder gibi bunu söylemişti. Milos ona göz ucu ile bakıp iç çekmişti. Andrjez en son onun canını sıkmak istiyordu. Bu yüzden konuyu değiştirmeye karar vermişti.
“Arabada kopuk bir kafa var.” Demesi ile birden masa buz gibi olmuştu. Herkes ona bakarken Achube durumu yumuşatmaya çabalayarak söze girmişti.
“Bir insana ait olduğundan şüpheliyiz. Hala konuşabiliyor ve işin garip yanı onun gibi bir sürü olabilir.” Demişti. Hepsi onlara bakıyordu. Milos ise olaya aşina şekilde tepki vermeden yemeğini yiyordu. Nuna ona bakmış ve sakinliği gözünden kaçmamıştı.
“Milos sen bu konuda bir şey biliyor musun?” demişti. Milos başını kaldırıp onlara bakmıştı.
“Evet. Ölü ve yaralı askerlerin bedenlerine yerleştirilen kristaller ve birtakım şeyler sonucunda yaratılan süper insan gibi bir şey.” Demişti oldukça rahat şekilde. Hepsi ona bakıp kalmıştı. Milos ağrıyan bileğini eliyle tutup ovuşturmaya başlamıştı.
Taş insan vücuduna ciddi zararlar verdiği dönemde babamın da içinde bulunduğu araştırma ekibi taş ile ölü bedenleri kullanmayı düşünmüş. Başta işe yaramadığı için ağır yaralı ve uzuvları parçalanmış askerleri denemişler. Başta sadece etrafta salınıp duran bedenler ortaya çıkmış ve daha fazla işe yarar bir şey olmayınca vaz geçtiklerini not almış. Ama belli ki birileri formülü çözmüş.” Dedi. Achube ona dikkat kesilmişti.
“Taş içlerinde değildi. Sürekli güç kullanmadan önce yemeleri gerekiyordu.” Milos bunu duyunca duraksamıştı. Bu sefer yüzünde tedirgin bir ifade oluşmuştu.
“Nasıl yiyorlardı?”
“Bildiğin avuç dolusu yemiş yer gibi taş yiyorlardı.”
“O kadar taşı nasıl bulmuş olabilirler?” Emma bunu sorarken onlara bakıyordu. Milos kaşlarını çatmıştı. “Bütün teçhizat ve taş stoku laboratuvardaydı. Birisi oradan almış olmalı.” Emma bunu söylerken Andrjez’e doğru dönmüştü.
“Şu hain. Lannel değil mi?” Milos olaya oldukça hâkim şekilde yanında oturan Andrjez’e dönmüştü. Andrjez onunla göz temasından kaçınıyordu. “Onu öldürmekte kararlıydın o sabah. Öldürdün mü?” sesi soğuktu. Achube konuya girmek istemişti ama Ramsy onu durdurmuştu.
“Hayır. Yapmadım.”
“Yapamadın mı? Yapmadın mı?”
“Yapmama müsaade etmediler. Lannel sadece bu olaylar içinde sürüklenip giden birisiymiş.” Milos derin bir iç çekmişti.
“Ölen herkesten ve bu taşların çalınmasından sorumlu olduğunu bilmene rağmen onu öldürmez misin?” Achube daha fazla dayanamamıştı.
“Buna ben müsaade etmedim.” Dedi. Milos ona doğru başını çevirmişti. “En başından beri bütün bu saldırlar ve laboratuvarın yıkılması oyun olabilir mi? Hepsi taşları ve kanları yok etmek ya da el koyup savunmamızı yok etmek için?” Achube başını sallamıştı.
“Amacın bizi saf dışı bırakmaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Ama bunu Lannel ya da daha küçük olanlar yapamaz. Ona Lannel’i öldürmemesini söyledim. Bizi takip ederlerse içlerinden birisini ele geçireceğimizi ve konuşturabileceğimize inandım ama elimizde kopmuş bir baş var.” Dedi. Milos kaşlarını çatmış ve düşünmeye başlamıştı.
“Belki bir ihtimal ondan bilgi almanın bir yolu vardır.” Andrjez bunu duyunca ona doğru dönmüştü.
“Bunun mümkün olması için nasıl bir planın var?”
“Aslında benim yapabileceğim bir şey değil. Daha çok senin elinden gelebilecek bir iş. General Huxe’un anılarını gördün değil mi? O şeyin beyni hala yaşar konumda. Ve bir sürede ölmeyecek. Onun anılarından neler olduğunu görebilirsen olayı biraz olsun çözeriz.” Demişti. Andrjez gülümseyip başını sallamıştı. “Bunu yapabilirim.” Dedi.
“Taş tüketmesi gerekecektir. Hayatta kalmak için buna ihtiyacı olacak.” Achube bunu söylerken onlara bakmıştı. “Ve benim stokum yok. İki taşım kaldı. Acil durum için bana yeter.” Dedi.  Milos ona bakmaya başlamıştı.
“Sende başka taş olmadığına emin misin? Sadece iki tane mi?” dedi. Achube başını sallamıştı. “Evet. Numune olarak verilen üç taneydi. Birini kırdım. Diğer ikisi ise… bir şeyi hatırlamış gibi kalmıştı.” Milos ise ondan bir tepki bekliyordu.
“Birisi büyük. Ondan parça ayırabilirsek verebilirim. Ama kırılgan oldukları için bunu sen yaparsın. Ben risk almam.” Demişti. Milos gülümseyip başını sallamıştı.
“Tamam yemekten sonra onları ayırabilirim.” Dedi.
“Yani her şey bu mu? Bizden saklanılan olay bir hain var ve bir silah mı üretildi?” dedi. Achube birden boğazını temizleyip konuşmaya başlamıştı.
“Ordudan ayrılacağım.” Herkes birden ona bakıp kalmıştı. Ramsy bile şaşkınlıkla ona bakıyordu. “Ne? Bunu ben yaptığımda neler dediğini hatırlıyor musun?” Andrjez bunu söylerken hem kızgın hemde şaşkındı. “Daha fazla devam etmek istemiyorum. Bugün yaralandığımda önceliklerimi düşündüm. Belki de haklısın Andrjez. Onların koyduğu kurallar yüzünden sürekli olarak vaz geçmek zorunda kalıyoruz.” Ramsy ona bakıp kalmıştı.
“Hayatım boyunca amacım olmadığını biliyorsun Andrjez. Bunu konuştuk defalarca. Ben orduda olarak bir şey yapabileceğime inandım. Ama şimdi oraya dahil olmadan bir şeyler yapabilirim. Ve olmak istediğim kişi olursam en azından istediğim kişinin yanında istediğim şekilde davranmamı sağlar.” Andrjez birden gülmüştü.
“Lanet olsun Achube sen zaten ölüsün ayrılıp ayrılmamanın önemi var mı? Yani zaten üniformanı giymiyorsun?” dedi. Achube soğuk bir ifade ile ona bakmıştı.
“Hala orduda yer alıyorum. Cidden beynin yarısını kullanıyorsun Andrjez. Bu aptallığına rağmen şu yaşına gelebilmiş olman çok iyi.” Dedi. Hepsi istemsizce gülmüştü. Milos gülmemek için kendini zorlamıştı ama dayanamayıp onlara katıldığında Andrjez için kimsenin neye güldüğü önemli olmamıştı. Milos’u güldürmüştü ve içten gelen kahkahasını özlemişti. Geriye doğru yaslanmıştı.
“İsyan istiyorlar değil mi? Ordunun ardına gizlenmiş olan imparatorluğun gerçek yüzünü görmek istiyorlar. O zaman onlara bunu göstereceğiz.” Achube geriye doğru yaslanmıştı. Her zaman çevresindekilerden daha zeki olmuştu. Göze çarpan bir zekâsı vardı. Şimdi durumu daha net anlıyordu. Kahkahalar durmuş ve hepsi ona bakmaya başlamıştı.
“Nasıl bir şey? Zaten bir isyan yok mu ortada?” doktor ona bunu sorduğunda Achube başını iki yana sallamıştı.
“Hiçbir zaman ordu isyan etmedi. Sadece darbe yapmak istedi. Şimdi ise ortada korkunç bir gerçek var. Ordunun hizmetinde olan herkes imparatorluk için bir piyon olduğunu görmeli. O zaman bir darbeden daha etkileyici bir şey ortaya çıkacaktı.” Dedi. Emma heyecanla gülümsemişti.
“Rejim değişimi.” Demişti. Achube kaşlarını çatmış ve ışık saçan gözleri gölgelenmişti.
“Bir şeyleri kaybetmeden bir şeyler kazanamayacağız. Üslerim her zaman kayıp vermekten çekindi. Ordu kimse ölmeden zafer kazanmayı denemeye çabalıyor. Darbe planlayan bizlerde bunu yaptık ama kaybetmek zorundayız.” Milos onu dikkatle dinliyordu.
“Nasıl? Üç beş kişi hem kristal operasyonu birliğine hemde imparatorluğa karşı mı koyacağız? Hem Yüzbaşı Dejan gibi gerçekten aynı amacı taşıdığımız insanlara silah doğrultmak doğru mu olur?” dedi.  Achube başını sallayıp ayağa kalkmıştı.
“Rejim değişimi isteğimizi ve istifaları tek başımıza yapmayacağız. Yakın zamanda Kuzey Birliğine varmamız gerek. Orada bu durumu yayıp Yüzbaşı Dejan ile konuşmamız gerekecek. Ordunun kirli yüzünden kurtulmak için üniformaları çıkartıp isyancılar gibi olacağız. Temizlenmesi gereken çok şey var. Dediğin doğru ise o askerler ile zamanında cephede omuz omuza savaştık. Ama şimdi içlerine konulan şey her ne ise bizi öldürmek istediler ve ellerimizle onları parçaladık.” Sesi sert ve kendinden emindi.
“Ben artık bir yılan gibi yerde sürünüp ısırmak için sıramı beklemekten bıktım. Ölmek için sıra beklemekten de bıktım. Aptalca davrandığımı düşünebilirsiniz ama değil. Artık gerçekten komutanın kimde olduğunu ve ne amaçladığını bilmek istiyorum. Burada bir hain olmadığına göre bunu açık konuşalım. Arkamı döndüğüm insanlar beni ne zaman bıçaklar diye hainlerin içinde dolaşmaktansa elime silahımı alıp tek tek ava çıkarım daha iyi. İmparatorluğunda ordunun da canı cehenneme. Bunun için ölmeye değer mi Roluge? Yıllar sonra ilk defa mutlu olmak için bir yol bulmuşken değer mi?” Andrjez başını sallamıştı.
“Doğru. Achube haklı. Bu kadar karışık değil olay. Bu yapılan şey sadece olayı uzatıyor. Abim ne kadar yavaş hareket etmekten söz etse de onlar bizden çok ilerde.” Dedi. Milos ve Emma onlara bakıp kalmıştı.
“Yüzbaşı ile bunu konuşmadan karara varmak…” Emma konuşmaya başladığında Andrjez onu durdurmuştu.
“Bunu abime sormadan harekete geçmeyeceğiz ama zamanımız kalmayabilir. Bizi takip edip etmediklerini bilemeyiz. Ya da ne göndereceklerini. O yüzden herhangi bir iletişim kanalını kullanamayız.” Dedi.  Emma başını sallamış ve kararlı bir ifade belirmişti yüzünde.
“Bu hareket duyulur duyulmaz Milos hedef haline gelecek. Deneylerin yürütülmesinden haberdar. Ve o şeylerin çözülmesi için bizim tarafımızda olması onu açık hedef yapacaktır.” Emma bunları söylerken bildiklerini anlatmaya kararlıydı. Bunu nasıl anlatacağına karar verememişti ama gerçekleri, en azından bildiği gerçekleri anlatmanın bir yolu olmalıydı.
“Sandığınız kadar kolay olmayacak.” Bunları söylerken kaşları çatılmıştı.  Milos ona bakıyordu. Emma buna rağmen gülümsemiş ve susmaya karar vermişti. Bir an için onların sadece başaracağını ve başarılı olmayı düşünmesini istemişti. “Ama yapacağız.” Diye devam etmişti. Milos bir an için gevşemiş ve aşağı doğru bakıp gülümsemişti.
“Yapacağız. Bir gün en azından bir araya geldiğimizde bir kaçak, bir ölü ve bir mahkûm gibi hissetmeyeceğiz.” Achube bunları söylemiş ve derin nefes almıştı. Milos yavaşça tabağını itip ayağa kalkmıştı.
“İzninizle ben biraz dinleneceğim.” Demişti. Hepsi ona bakıyordu. Andrjez onunla beraber kalkmıştı.
“İlacını alman gerek. Yatmadan önce yıkanmak ister misin?” demişti. Milos başını usulca sallamıştı. “Gerek yok. Şimdi kazanı yakmakla uğraşmak yerine sende dinlen.” Dedi. Nuna gülümsemişti.
“Kazan yeni sönmüş olmalı. Kıyafetleri yıkamak için yakmıştık. Sıcak su vardır. Yoksa biraz odun atalım kaynar.” Dedi. Milos yukarı doğru çıkmak için yürümeye başladığında Andrjez yavru bir köpek gibi hemen peşinden keyifle yürümeye başlamıştı. Yukarı çıktıklarında Andrjez direkt banyoya yönelmişti. Milos ise ilaçlarını almak için uyuduğu odaya doğru yürümüştü.
“Sende yıkansan iyi olur.” Demişti odaya girmeden yan tarafta banyoya dönen Andrjez’e omzu üzerinden bakıp. Andrjez saçlarını kaşımıştı. “Haklısın. Su yeterse yıkanırım.” Dedi. Milos odaya girmişti alnı acıyordu ve başındaki keskin ağrının sebebi kafasını yere vurarak kendini öldürmeye çabalamış olmasıydı. Ramsy olmasa bunu başaracaktı neredeyse. Yatağın yanındaki sandalyeye oturup kenarda duran kahverengi deri çantayı almıştı. İlaçları onun içindeydi. Şırınga ve ufak şişeyi almıştı. Kendine iğne yapmaya alışmıştı. Özellikle morfin bağımlısı olduğu zamanlarda bunu çok rahat yapabilir hale gelmişti. Şırıngaya belli bir doz alıp kolunu öne doğru uzatmıştı. Damarları ince derisi altından belli oluyordu.
“Yardım etmemi ister misin?” Andrjez’i hemen arkasında hissetmiş ve irkilmişti. “Kendi kendine iğne yapmak garip değil mi?” eğilip şırıngayı almıştı. “Biliyorsun ki insan doğası gereği sadisttir. Ama kendine zarar verebilecek kadar deli değildir.” Milos elini alnına doğru koymuştu. Yağlanmış kıvırcık sarı saçları alnına doğru dökülüyordu.
“Ben insan değil miyim?” demişti. Andrjez yatağa oturup onun uzattığı kolunu nazikçe tutmuştu.
“İnsan olamayacak kadar güzelsin.”
“Bana kur mu yapıyorsun?”
“Yapmamalı mıyım?” Andrjez nazikçe koluna iğneyi yaparken Milos elini alnından çekmişti.
“Yap ama biraz utanç verici. İltifat almak.” Andrjez iğnedeki sıvıyı enjekte edip ona bakmıştı ve nazikçe iğneyi çıkarmıştı.
“Bana iltifat edersen nasıl hissettiğini anlayabilirim.” Dedi. Milos ona bakıp kalmıştı. Ona iltifat etmek için hazır değildi. Aklına bir şey gelmiyordu.
“Çok güçlüsün.” Demişti. Andrjez birden gülmüştü.
“Bu iltifatı herkes yapabilir. Daha özel şeyler.” Demişti. Milos ona bakıp yutkunmuştu.
“Şey… hım… hiçbir şey aklıma gelmiyor…” dedi. Andrjez gülmüştü. Eğilip onun alnına bakmak için saçlarını kaldırmıştı. “Yıkandıktan sonra alnına merhem sürelim. İz kalırsa kötü olabilir.” Milos onu duyuyordu ama cevap veremiyordu. Onun gözlerine bakıp kalmıştı. Yüzünde şaşkınlık ve huzur dolu bir ifade vardı. Gözleri ise parlıyordu.
“Kimse içindeki merhameti göremiyor Andrjez. Onlara karşı hep bir duvar örüyorsun.” Elini onun kirli sakalına doğru koymuştu. “Merhametinin sadece benim için olması kendimi özel hissettiriyor.” Andrjez gülümsemişti bunları duyunca yüzündeki parmakları hissedince durulmuştu.
“İltifat mıydı bu?” dedi. Milos gülümsemişti.
“Bilmem? Belki.” Demişti. Andrjez şırıngayı kenarı doğru koymuştu. Ona bakıp derin bir nefes almıştı. “Sorun değil. Bu şekilde daha güzel.” Demişti. Milos vücuduna yayılan ilacın verdiği rahatlama ve ağrılarının kaybolması ile canlanmıştı.
“Gidip yıkanalım. Sonra soba sönecek ve ıslak ıslak hasta olacağız.” Demişti. Andrjez kenarda duran sobaya bakmıştı.
“Burası en soğuk oda.  Sen banyoya git. Ben biraz odun alacağım. Sobayı yakalım. Gerçekten hasta olabiliriz.” Dedi. Ayağa kalkmış ve aşağı inmişti. Nuna ve Ramsy bulaşıklarla uğraşırken Andrjez mutfağa doğru girmişti.
“Burada odun kömürü var mı?” dedi. Nuna elleri köpüklü halde ona dönmüştü.
“Su soğumuş mu?” dedi. Andrjez onun eliyle gösterdiği ocağın yanındaki kapaklı dolaba yönelmişti.
“Yok hayır. Kaldığımız o küçük oda…”
“Evet biraz fazla soğuk oluyor. Bitmiş mi odun? Ramsy oraya çıkarmıştı bizim için ama…”
“Evet bitmiş. Biraz alacağım.” Demişti. Oraya gidip biraz odun kömürü almıştı. Daha sonrasında dışarıya çıktığında Achube’yi verandada oturmuş yağan karı izleyip sigara içerken bulmuştu.
“Üşütme.” Achube bunu duyunca ona doğru dönmüştü.
“Asıl sen göğsün açık, üstünde bir şey olmadan niye çıktın dışarı?” demişti. Andrjez odunluğu göstermişti.
“Odun alacağım. Milos’un üşümesini istemiyorum.” Dedi. O sırada Achube’nin hemen yanında yemek yiyen köpeği görmüştü.
“Doğum yapmıştı. Ramsy fark etmiş. Artan yemekleri vermek için çıkmıştım. Çoktan buraya gelip beklemeye başlamış.” Dedi. Andrjez odunluğa gidip biraz odun alıp dönmüştü. Achube ona sigara ikram ettiğinde hayır dememişti. Yanına oturup yemek yiyen köpeğe bakmıştı.
“Bir ismi var mı?” dedi. Achube başını iki yana sallamıştı.
“Anne köpek. Ve onun yavruları olan yavru köpekler diyoruz.”
“Yaratıcılıkta çok kötüsün.” Demiş ve biten sigarasını kenarda duran üstü kar dolu saksıya saplamıştı. Ayağa kalktığında Achube gözleri köpeğe dikili halde konuşmaya başlamıştı.
“Biraz toparlandığımda Kuzey’e gitmek için yola çıkacağız. Sabah şu kafaya bakalım. Erken kalkmaya çalış.” Demişti. Andrjez başını sallayıp odunları ve odun kömürünü alıp içeri doğru girmişti. Yukarı çıkarken Milos’un ne yaptığını merak etmişti. Çoktan banyoya girmişti. İçeriden su sesi geliyordu. Manastırda olduğu gibi duş sistemi yoktu. Kaynamış suyu kazandan alıp ılıştırıp kullanmaları gerekiyordu. Ordunun dev kazanları ve borudan akan duşunun kolaylığını özlüyordu. Çiftlik evinde alt yapı yetersizliği onları bu zor duruma soksa da sıcak su bulmak güzeldi. Banyonun kapısını tıklatıp içeri doğru eğilmişti. Milos tahta tabureye oturmuş dolan suyu izliyordu. Buhar ve kazanın sıcaklığı banyoyu sıcacık yapmıştı.
“Kıyafetlerini aldın mı?” demişti. Milos ona bakıyordu. Henüz üstündekileri bile çıkarmamıştı. Andrjez ona bakıp odunlarla odaya yönelmişti. Milos ise dolan kovayı doğrulup kenarı doğru çekmişti. Andrjez için su doldurmaya başlamıştı. Onun da yıkanacağını biliyordu. Su dolarken kenarda depolanmış soğuk sudan kendi suyunu ılıştırmaya başlamış ve su ılıyınca soyunup yıkanmaya karar vermişti. Yumuşak dökümlü gömleğini çıkarmıştı. Sonrasında kemersiz keten pantolonu çıkarıp iç çamaşırlarından kurtulup elini beline koymuştu. Bir süre öylece durduktan sonra iç çekmişti.
“Hiç erkek bedenine benzemiyor değil mi?” Andrjez bunu duyunca irkilmişti. Onu sessizce gözetlemek amacında değildi ama orada durduğunu fark etmesini beklemiyordu.
“Henüz çocukken gelişimim konusunda babam sürekli annemi uyarıp yaşıtlarım gibi spor yapmamı söylerdi. Her defasında o imparatorluk spor okulunda kursa götürürdü annem beni. Yüzmem için havuza bırakırdı. Ölü gibi suyun üstünde yattığım için can kurtaran panikle annemi çağırır ve sudan çıkarırdı beni. Sonra şu zıplama tahtasında düşüp kolumu çatlattığımda babam vaz geçmişti. Azcık daha kaslarım olursa ve biraz daha kıllar…” iç çekmişti. “Biraz daha erkeksi dursam fena olmazdı. Kadın kıyafetleri içinde Nuna’dan daha kadın duruyorum.” Demiş ve gülmüştü. Andrjez bir şey diyecekken Milos ona doğru çevirmişti başını.
“Yine de tahrik oluyorsun değil mi?” dedi. Andrjez havlu ve kıyafetleri hemen önünde tutuyordu.
“Böyle güzelsin. Yani kaslı ve kıllı olman önemli mi?” dedi. Milos ona bakıp sırıtmıştı.
“Seni alt edip altıma alabilirdim. Bu rahatsız edici gelmiyor değil mi?” dedi. Andrjez cevap vermek için konuşacakken Milos oturmuştu. “Cevap vermen için sormadım gerçekten. Bunu istemiyorum. Denedim daha önce ama hoşuma gitmedi.” Demişti. Andrjez afallamıştı.
“Kiminle?” dedi. Milos ona bakıp tası kovaya daldırmıştı.
“Önemi var mı?” demişti. Andrjez başını sallayınca Milos aşından aşağı suyu boşaltmıştı. Ona boş tasla dolan kovayı göstermişti. “Senin için dolduruyorum. Taşmaması için dikkat et.” Dedi. Andrjez kenarda duran yüksek rafa kıyafet ve havluları koymuştu. Yanından geçip su akan kazanın yanına çökmüştü. Milos ona bakmadan kendini yıkamakla meşguldü.
“Ağrıların yok mu?” dedi Andrjez ona bakıp. Milos başını iki yana sallamıştı.
“İlacın etkisi iki saat kadar oldukça iyi hissediyorum.” Dedi. Andrjez ona bakıyordu. Milos ise gülümseyip tası elinden bırakıp saçlarını geriye doğru çekiştirmişti. “İki saat uzun bir süre değil mi?” dedi. Andrjez ona bakıyordu. Onunla birlikte olmayı istiyordu ama birkaç saat önce ölecek gibi kıvranan Milos’u yıpratmak istemiyordu.
“Yine de bunu yapmak doğru olmaz.” Demişti Andrjez. Milos arsızca gülmüştü. “Aklından geçen bu değil. Dilin yalan söylese de…” Gözleri ile onun kasıklarını işaret etmişti. “Su sıcak ve zamanımız var. Ayrıca hiç olmadığı kadar iyi hissediyorum. Daha sonra pişman olup kendi kendini boşaltmaya çalışmaktan daha iyi performans sergileyebilirim.” Demişti. Andrjez ona bakmıştı. Milos ise ayağa kalkıp ona doğru birkaç adım atmıştı.
“Buradaki küveti denemek için güzel fırsat değil mi?” demiş ve kenarda duran mermer oyma küveti göstermişti.” Andrjez ona bakıyordu. Milos’un daha kötü olmasına sebep olabilirdi. Uzun süredir ona karşı kendini tutuyordu ve sınırı geçerse bunun pişman olacağı bir şey olmasını istemiyordu.
“Bir süredir yapmadık ve ben…” Milos birden arkasını dönüp geri oturmuştu. “Tamam.” Demişti. Sesi sinirli değildi. Sadece reddedilmiş olduğu için kırgındı. Andrjez dolmuş olan kovayı alıp diğer taraftaki soğuk su olan kısma götürmüş ve koymuştu. Milos hızlıca yıkanıp çıkmak için saçlarını sabunlamaya başlamıştı.  Saçlarını durularken Andrjez soyunup yıkanmak için hazırlanmaya başlamıştı. Milos havluyu almak için ayağa kalktığında Andrjez ise soyunmaya başlamıştı. Milos bir şey demeden hemen kıyafetlerini alıp çıkmıştı. Onunla konuşmamakta kararlıydı. Andrjez ise ne yapacağını bilmeden öylece kalmıştı. Gereğinden uzun kalkmıştı banyoda. Milos ise yakılmış sobanın yanına oturmuş giyinmiş halde saçlarının kurumasını bekliyordu. Andrjez havlusunu beline sarıp içeri girdiğinde Milos ona bakmadan eliyle saçlarını düzeltmeye devam etmişti. Andrjez ise kıyafetleri diğer yatağa koyup sobanın yanına gelmişti. Ayakta dikiliyordu.
“Bahane olarak görmeni istemiyorum ama…”
“Ne söylersen bahane sayacağım. O yüzden susup giyin.” Diye sert bir tonla çıkışmıştı Milos. Andrjez onu kızdırmaya başladığını anlamıştı. Canını sıkmak istemiyordu.
“Tamam.” Demiş ve yatağın oraya gidip giyinmek için kıyafetlerine bakmıştı. Bir süre öylece durduktan sonra yatağa oturup geriye doğru uzanmıştı. Milos göz ucu ile ona bakıyordu.
“Buraya gel.” Demişti Andrjez soğuk bir sesle. Milos ise ona bakmaya devam ediyordu. “Uzatmada buraya gel.” Demişti Andrjez ikinci defa. Milos oturduğu yerden kalkıp yatağın oraya gelmiş ve ona bakmaya başlamıştı. Göğsündeki nilüfer çiçeği izlerine gözü takılmıştı.
“Gel.” Demişti Andrjez oturur konuma gelip kollarını ona doğru uzatmıştı. Milos bu küskünlüğü uzatmak istemiyordu. Onun dizine doğru oturup ona bakmaya başlamıştı.
“Tekrar duşa girmek istemiyorum.” Milos bunu söylerken ona bakıp gözlerini devirmişti. Andrjez ise onun beline doğru kollarını dolayıp Çenesini Milos’un omzuna koymuştu.
“Bir şey olur diye korkmuyor musun? Buzdan bir çiçek gibisin ve ufacık sarsıntıda kırılıp dökülecek gibisin.” Dedi. Milos birden ona dönmüştü.
“Bayan Owari’nin romanını mı okudun?” dedi. Andrjez başını sallamıştı. “Evet, sen gittikten sonra okumuştum.” Milos bir an için gülümsemişti. “Adam sevdiği kadının ölümü ile kendini suçlamıştı. Ona buzdan bir çiçek olduğunu söylemişti.” Andrjez gözlerini kapatmıştı.
“Onu incitmekten korkuyordu ve incitti. Bende seni incitirsem…” Milos onun kolunun üstüne ellerini koymuştu. “Beni incitebileceğine inanman üzücü Andrjez.” Dedi. Andrjez başını çekip ona bakmıştı.  “Bu konuda sen daha iyisin. Terk etmede, kaçmada ve incitmede çok başarılısın.” Dedi. Milos ona bakıyordu.
“Neyse konuyu değiştirelim. Geçmişte yaşanan şeyleri yüzüme vurmak yerine beni öpebilirsin. Hala bir saatim var. Sonra uyumam gerekecek.” Demişti. Andrjez ona bakıp gülmüştü. Yaklaşıp elini tutup çekmiş ve onu öpmüştü.
“Durmamı istediğinde bunu söyle.” Dedi. Milos bedenini ona doğru çevirip kollarını boynuna doğru atmıştı. Cevap vermek yerine zafer kazanmış olmanın keyfiyle gülümsemişti. Andrjez’in dudaklarına dudaklarını öpmeye başlamıştı. Nefesi kesilene kadar onu öpmeyi bırakmıştı. Andrjez’in havlunun altında irileşen penisini hissediyordu. Ayağa kalkınca Andrjez birden duraksamıştı. Milos ise ona bakıp bir anda soğuk bir ifadeye bürünmüştü.
“Neyse şu an canım istemiyor.” Demişti. Andrjez şoka girmiş şekilde ona bakıyordu. Milos yatağa doğru yürümüştü. “Neyse uyuyacağım.” Demişti. Andrjez birden oturduğu yerden kalkmıştı.
“Dalga mı geçiyorsun Milos. Bu durumda ne bu şimdi?” dedi. Milos ona arkasını dönüp uzanmıştı.
“Keyfim kaçtı. Vaz geçtim.” Dedi. Andrjez ona bakıp kalmıştı. Ne yapacağını bilmeden öylece kalmıştı. Milos ise örtüyü üstene çekmişti. “Giyinip ışığı söndürür müsün?” dedi. Andrjez ne yapacağını bilemedi.  Yatağın üstündeki kıyafetleri atıp ışığı kapatıp örtünün altına girmişti. Sinirleri bozulmuş ve biraz rencide olmuştu. Milos’un ondan intikam aldığının farkındaydı. Sinirle başını yastığa gömmüştü.
“Can sıkıcı değil mi?” dedi Milos yattığı yerden doğrulup ona doğru bakmıştı. Andrjez cevap vermeyince Milos arsızca gülmüştü. “Gidip kendine muamele yapıp boşalamayacak kadar sinirlendin mi?” dedi. Andrjez cevap vermiyordu. Milos ise onu sinirlendirmekten keyif alıyordu. Mırıltılı ve tahrik edici bir sesle konuşmaya başlamıştı.
“Oysaki bana durmak istediğimde söylememi istemiştin…” Andrjez birden yataktan bir hışımla kalkmış ve onun yatağına doğru bir kaç adım atmış ve onu kolundan yakalamıştı.
“Ama bu tecavüz olur.” Dedi Milos arsızca gülüp ona bakarken. Andrjez kolunu bırakmadan ona bakmaya devam ediyordu. Milos gülümseyip elini onun kasıklarına doğru uzatıp havlunun altından penisini kavramıştı.
“Merhamet ve acımayı birbirine karıştırmaman gerek Andrjez. Bana zavallı bir hasta gibi davranıp beni huzursuz hissettirirsen bu oyunu daha acımasız oynarım. Madem beni becerme konusunda kararlıydın bunu daha net göster bir dahaki sefere.” Demişti. Andrjez onun kolunu daha sıkı tutmuş ve gözlerini kapamıştı. Milos ise elini yukarı doğru kaydırmıştı. Onu belinden kendine doğru çekmişti.
“Bence yeterince hazırsın.” Demişti Milos onun havlusunu açarken. Andrjez ise bu oyunda yenilen taraf olduğunun farkındaydı. Milos’un kolunu bırakmış ve ona itaat etmeye karar vermişti.  Milos onu kendine doğru çekmiş ve yatağa uzanmasını işaret etmişti. Andrjez itaatkâr tavırlarını koruyordu. Milos onu bir iki kez öpüp altındaki salaş pijama ve iç çamaşırından kurtulmuştu. Kucağına doğru çıkıp dizleri üstünde durup kollarını boynuna doğru atmıştı.
“Sakın ben boşalmadan boşalayım deme. Gerçekten geceni daha korkunç hala getiririm.” Demiş ve dudaklarına doğru yaklaşmıştı. Andrjez ellerini yatağa koymuş ve geriye doğru biraz eğilmişti. Milos onun penisini kalçasında hissedince gülümsemişti. Bir eli ile penisi tutup yavaş yavaş üstüne doğru oturmaya başlamıştı. Bej renkte ince gömleği kasıklarını saklayacak kadar uzundu. Andrjez uzun süredir onunla birlikte olmamıştı ve dayanmak için kaskatı kesilmişti. Milos fazlasıyla dar ve sıcaktı. Andrjez ise tanrı tarafından mühürlendiğinden beri kanı hep soğuk akmaya başladığı için sıcaklığa dayanamaz olmuştu. Milos’un bedeninden yayılan ısı onu gevşetip itaatsiz yapabilirdi. Milos hepsini içinde hissedince duraksamıştı. Yavaş yavaş nefes alırken gecenin karanlığında koyulaşmış gözleri Andrjez’in gözlerine dikiliydi. Andrjez ellerinden destek alarak biraz doğrulmuş ve Milos’a destek olmak için elinin birini beline koymuştu.
“Alışmam için zaman ver.” Demişti Milos bir süre öylece durup ona bakarken. Hareket etmeye cesaret edemiyor gibiydi. Andrjez diğer elini de onun beline doğru koymuş ve dudaklarına doğru yaklaşmıştı.
“Bana tutun.” Demişti. Milos kollarını onun omuzlarına doğru koymuştu. Andrjez ise ona bakıyordu. “Dudaklarını arala.” Demişti. Milos dudaklarını aralayınca Andrjez onu öpmüş ve öperken dilini hissetmişti. Milos’un bu öpücük hoşuna gitmiş olmalıydı ki birkaç kez daha tekrarlamıştı. Yavaş yavaş bedeni hareket etmeye başlamıştı. Kısıtlı hareketlerle kımıldandıkça yüzündeki tuhaf kızarıklık artıyordu. Andrjez ise onun bunu kendi başına yapmasına izin vermek istiyor ve kımıldamıyordu. Milos alışmaya başladığında Andrjez onun belinden elinin birini çekmiş ve rahatça hareket edebileceği bir alan açmıştı. Milos dizlerinden destek alarak bedenini kaldırmaya ve indirmeye başlamıştı.  Yüzünde rahatlamaya başladığı için gevşemiş bir ifade vardı. Andrjez’in boşta duran elini tutup kalçasına doğru koymuş ve elini onun üstüne koymuştu.  Nefesi her zamankinden daha sıcaktı.
“Daha da büyüyor gibi.” Demişti hırıltılı kısık sesiyle. İnlememek için kendini sıkmaya çabaladıkça bedeninin kıvraklığı kayboluyor gibiydi. Andrjez onun bu çabası karşısında sadece izlemekle yetinecekti. Milos onun gözlerine bakıp yardım ister gibi bir ifade göstermişti. Andrjez ona bakıp gülümsemişti. Öne doğru eğilip onu öpmüş ve dudaklarını boynuna doğru kaydırmıştı. Biraz ona yardım etmek için hareketlendiğinde Milos bu sefer daha fazla inlemesini bastıramamıştı.  Andrjez onun bu kızışmış ve azgın sesinden hoşlanmaya başlamış ve daha fazlasını duymak için hareketlerini sertleştirmişti. Milos hissettiği sancılı ama zevk veren bu duyguyla onun saçına asılmıştı. Andrjez ise onun kaçmasına izin vermeyecekti. Onu belinden sıkıca tutmuştu. Milos bir elini ağzına doğru sertçe bastırmıştı. Andrjez ise bu pozisyonu sevmeye başlamıştı. Milos’un dizleri üzerinde kaçmaya yeltenmesini engellemek için o kadar sıkı kavramıştı ki belini parmakları hassas teninde izler çıkarmaya başlamıştı. Yüzüne doğru denk gelen beyaz narin tene bakıp saçlarındaki elin çekilmesi ile dudakları Milos’un göğsüne doğru gitmişti. Onun zevk almasını istiyordu. Dili yavaş yavaş kabarmış göğüs uçlarına doğru gittiğinde Milos onu omzundan iteklemeye çabalamıştı. Uyarılmak bedenini titretip rahatsız etse de hoşuna gidiyordu. Andrjez onun göğsüne dilini dokundurduğunda boşalacağını hissetmişti. İnce ve düzgün sıralanmış dişleri göğüs ucun da hissettiğinde sesini eli bile bastıramamıştı. Andrjez ise gülmüştü.
“Biraz daha sesin yükselirse birileri kapımızı çalacak.” Demişti. Milos diğer elini de ağzına doğru götürmüştü. Milos’un acıya karşı hissizleşmesine rağmen uyarılmak onda tazelenmiş hissi yarattığını biliyordu. Bir elini onun penisine doğru götürmüştü. Geriye doğru devrilip bütün gücünü kalçalarına vermiş ve neredeyse gözleri dolmuş Milos’a bakıp bu zevk oyununa bir final getirmek için hızlanmıştı. Milos daha fazla sesini bastıramıyordu. Andrjez onun kolunu yakalayıp kendine doğru çekmişti. Ellerini bastırdığı ağzından çekip ıslanmış dudakların öpmüştü. Milos dişlerini onun dudaklarına geçirmişti artık. Bir süre sonra Andrjez durmuştu.
“İçinden çıkmam gerek.” Demişti. Milos ise buna engel olmak için kımıldamamıştı.
“Tekrar yıkanmak gerekirse diye…” dediğinde Milos ona bakıp başını sallamıştı. “O şekilde daha çok sorun olacak.” Demiş ve Andrjez’i teşvik etmek için kalçasını aşağı doğru bastırmıştı. Andrjez buna hayır demeyecekti. Birkaç gel git yaptıktan sonra bacaklarındaki bütün güç sanki bitmiş gibi durmuş ve kasıntıların sonucunda boşalmıştı. Milos ise penisindeki eli çekmesini istemiş ama daha fazla tutamayınca hemen ardından gelmişti. Başını eğilip aşağı doğru bakmıştı.  Andrjez ise geriye doğru bedenini sermişti.
“Bir süre kımıldamayalım.” Demişti. Milos hala içinde hissediyordu Andrjez’in penisini. İkinci sefere dayanabilir miydi? Bunları düşünürken kollarının güçsüzleştiğini hissetmişti. Andrjez’in göğsüne doğru düşmüştü. Andrjez onu bir koluyla sarmıştı. Diğerini ise hala karnında tutuyordu. Milos nefes alırken nefesi çok sıcaktı.
“Ateşin mi çıkmaya başladı?” dedi Andrjez elini onun sırtında gezdirirken. Milos ondan gelen soğukluk ile rahatlıyordu.
“Galiba. Ama soğuksun. Bu rahatlatıcı.” Demişti. Andrjez bir süre kımıldamamıştı. Daha sonra onu kucaklamıştı. Doğrulmuştu.
“Seni temizleyelim. Sonra uyursun.” Dedi. Milos onun boynuna doğru sarılmıştı. “Tekrar istiyorsan dayanabilirim.” Demişti. Andrjez onun alnına dudaklarını koymuş ve bir süre durmuştu. “Bu benim için yeterli. Sadece seninle uyumaya ihtiyacım var.” Demişti. Milos gözlerini kapamıştı.
“Tuvalete gitmem gerek. İçimdeki şeyi boşaltmam gerek.” Demişti. Andrjez herkesin çoktan uyumaya geçtiğini biliyordu. Onu nazikçe kaldırmıştı. Milos ise içini dolduran sıvıyı utmak için kendini kasmıştı. Etrafı kirletip gece gece Andrjez’in başına iş çıkarmak istemiyordu. Andrjez yüz yıkamak için odalara konulan su dolu kaba yürümüştü. Bir bezi ıslatıp hemen kendi karnını ve penisini silip kenarda yere attığı pantolonu giymişti. Milos ise ayakta zor duruyordu. Elini karnına doğru koymuştu. Andrjez onun yanına gelmişti. Eskiden büyük babasını ziyarete gittiği at çiftliğindeki şey aklına gelmişti. Yatakların altında hep lazımlık olurdu. Bu eski evde de olması gerekiyordu.
“Buraya gel.” Demişti. Milos onun bulduğu lazımlığa bakmıştı. Tuvalete kadar kendini sıkmaktan ve etrafta Andrjez’in spermlerini saçmaktan daha iyiydi. İkisinin bu ilişkisi herkes tarafından bilinse de hala onların birlikte oldukları gerçeği herkes için kabul edilemeyecek bir gerçekti. Birlikte oldukları ve kadın erkek rolünü oynadıkları düşüncesinin yerine saf bir ilişkiyi görmeyi tercih ederlerdi. Birbirine çok düşkün iki dost olduklarını görmek herkesi daha çok rahatlatıyordu. Milos bağcıklarını bağlamak için eğilen Andrjez’in saçlarını eğilip öpmüştü. Oturduğu yerde öylece dururken Andrjez onu temizlemiş ve sonra etrafı temizleyip onu giydirmişti.  
“Suyu ve lazımlığı döküp geleceğim. Ben gelene kadar uzan.” Demişti. Milos yatağa yatıp tavana bakmaya başlamıştı. Her şeye rağmen Andrjez onun durumunu kabul etmesine sebep olacak kadar merhamet göstermeyi tercih etmişti. İnat yapıp ona kendini temizlenmesini ve tuvalete gitmesini söylemek yerine sessizce yardım etmeyi tercih etmişti. Ona yaptığı davranışa rağmen ona destek oluyordu. Yattığı yerde tavana bakarken Andrjez içeri girmişti. Hemen ayakkabılarını çıkarıp yatağa doğru sokulmuştu.
“Dondum.” Demiş ve birden onu kucaklamıştı. Tek kişilik yatakta birbirlerine sarılmadan sığamazlardı. Milos gülümseyip ona doğru dönmüştü. “Neden bu kadar soğuksun?” dedi. Andrjez ona bakıp gülümsemişti. Gözlerini kapatmıştı.
“Özel güçlerimle beni ısıtman için vücut ısımı düşürüyorum. Bana sarılman için bahane üretiyorum.” Dedi. Milos gülmüş ve ona kollarını dolamıştı.
“Güzel…” demişti. Kısa süre sonra Milos uyumaya başlamıştı. Gözleri kapanmış nefes alışverişi zayıflamıştı. Andrjez onu izlerken uzun bir aradan sonra gerçekten uyuyabileceğine inanmıştı. Gözlerini kapayıp Milos’un sıcak nefesini hissetmeye başlamıştı. Derin uyku onu sararken bir ses duymaya başlamıştı.
“Andrjez…” bu ses tekrar ettikçe yankılanıyordu. Andrjez yerde yattığını hissediyordu. Parlak gök yüzünde süzülen bulutları izliyordu. Tıpkı Kuzey’de evinin bahçesinde olduğu gibi. Ses Milos’un sesine benzeyince doğrulup karşısında duran Milos’a bakıp kalmıştı. Yeşil yumuşak kumaşlı bir gömlek vardı. Altın saçları rüzgârda salınırken altında askeriyenin pantolonları ve botları vardı. Kollarını yukarı doğru kıvırmış ve avuçları arasında bir şey tutuyordu.
“Andrjez şuna bak.” Demiş ve bir elini çektiğinde Tesna’nın ona gösterdiği Nilüfer çiçeğini görmüştü. Ortasında saçılan ışık Milos’un gözlerinde parlıyordu adeta.  
“Onu nereden buldun Milos?” demişti Andrjez ayağa kalktığında Milos gülümseyerek biraz geride duran adamı göstermişti.
“O verdi. Sende de varmış.” Dedi. Andrjez şaşkınlıkla Milos’un hemen arkasında duran adama bakmak için gözlerini odaklamaya çabalamıştı. Ölümün saf hali olan Tesna orada sakin ve ifadesizce dikiliyordu.
“Onunla gideceğim. Sonra geleceğim. Ben dönene kadar bunu sakla.” Demiş ve ona uzattığında arkada parlayan ışık onu yutmaya başlamıştı sanki. Andrjez bu ışığı daha önce görmüştü. Ama nerede gördüğünü hatırlamıyordu. Elini uzattığında ıslanmış nilüferi yakalamıştı. Kan sızan nilüfer elinde öylece kalmıştı. Ne tepki vereceğini bilemeden bu rüyadan uyanmak istemiş ve gözlerini açtığında ona sokulmuş uyuyan Milos’u görmüştü. Gün doğmuş oda aydınlanmışken Milos öylece hiçbir şeyden habersiz ölümün onu seçtiğini bilmeden uyuyordu. Hatta mutluluğu yukarı doğru kıvrılmış dudaklarında belirginleşiyordu. Andrjez ona bakıp dolan gözlerini kapatmıştı. Ölüm ona ne anlatmak istiyordu bilmiyordu ama göğsündeki izler sızlamaya başlamıştı yine…

 

 

….

Nilüfer çiçeği; Gece olunca yapraklarını kapatıp bataklık ve suyun altına çekilip gün doğduğunda yeniden ortaya çıkıp kirlilikten ve karanlıktan uzak durup ışığın sembolü olmuştur. Aynı zamanda Antik Yunanda savaşçı ve güzel bir tanrıçanın sembolüdür. Bataklıkta yüz yıllarca savaş verip düştüğü yerden başarı ile çıkan tanrıçanın azmi ve güzelliğini temsil eder. Nilüfer çiçeği Budizm inancında yeniden doğuşun sembolüdür. Kutsal doğum anlamı taşır bu çiçek onlar için.

Bu çiçek psikolojide acıya dayanıp yeniden kendini var eden ve kendine hakim olup kararlılık ile hareket eden insanları tasvir eder.

“Tanıdığımız en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybetmeyi bilip, kabul ettikten sonra tekrar bir çıkış yolu bulanlardır.”

– Elisabeth Kubler Ross




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kayıp Masallar 1 (Beyaz Gelincik ve Kara Kurt Masalı)

Kayıp Masallar 3 (34. Bölüm)

Kayıp Masallar 3 (23. bölüm)