Kayıp Masallar 3 (9. Bölüm)
Yüz Yüze
Tabular… İnsanı bir kutu içinde gibi
hissettiren saçma kurallar… Andrjez derin bir nefes almıştı. Elinde güneye
giden bir tren için bilet vardı. Gazinonun hemen önünde duruyordu. Nuna ona
bakarken kaşlarını kaldırmıştı.
“Yarın mı? Bu kadar erken olmasını beklemiyordum. Sen benimle gelmiyor musun?”
dedi. Andrjez başını iki yana sallamıştı.
“İki manga ayarlanmış. Ben onları güney karargahına götüreceğim. Strateji
dairesinden gelen emir böyle. Sen trenle oraya git ve sana ayarladım yere
yerleş. Bir pansiyon var, şehre uzak değil… Orada kalabilirsin.” Demişti. Kader
insan için daraltılmış bu dünyada ağlarını örmek için çaba bile sarf
etmiyordu.
“Peki, oraya gidince sana nasıl ulaşacağım? Yaptığın bu küçük plan… Nasıl
işleyecek?” dedi. Andrjez ona elindeki dosyayı uzatmıştı. “Burada onun hakkında
şeyler var. Resimler, ailesi ve neler yapmaktan hoşlandığına dair şeyler. En
kısa sürede bunu toparlayabildim. Gidene kadar buna çalış.” Dedi. Bir zarf
çıkarmıştı cebinden. “Orada paraya ihtiyacın olursa bu sende kalsın.” Dedi.
Nuna para dolu zarfa bakıp kaldı.
“Bu kadar mı? Yani parayı alıp kaçmamdan falan çekinmiyor musun?” dedi. Andrjez
gülmüştü.
“Nereye kaçabilirsin ki? Seni vuramayacağım tek yer yukarısı.” Dedi. Nuna
gülmüştü.
“Korkunç birine dönüşüyorsun. Her neyse. Oraya varına kadar ödevime çalışır ve
işe koyulurum.” Demişti. Trenin kalkacağı saate kadar bütün her şeyini
hazırlamıştı. Gazino ve genel evdeki arkadaşları ile vedalaşıp trenin kalkacağı
gün ve saat geldiğinde istasyona gitmişti. Sonunda geldiği bu başkentten
ayrılıp doğduğu ve kaçtığı yere geri dönüyordu. Başka bir amaçla orada olmanın
heyecanı vardı üstünde. Terende ona
alınan kompartımana ilerlemişti. İki kişi ile yapacağı bu yolculukta hemen cam
tarafına oturup ufak masayı kilidini açıp önüne indirmişti. Hemen dosyayı
koymuştu. Biri yaşlı diğeri genç iki kadın onunla yanı kompartımanı
paylaşıyordu. Nuna heyecanla dosyayı açtığında ilk bir fotoğraf ile
karşılaşmıştı. Milos’un son olarak Manastır askeri eğitim okulunda çekilmiş
siyah beyaz bir fotoğraftı. Bir süre fotoğrafa baktı. Genç ve çocuk gibi duran adamın
değişmiş olacağı düşüncesi iç iç çekmişti.
Yazılmış notlara bakmaya başlamıştı.
“Vay be…” demişti ailesine bakarken. Marillion ailesini biliyordu. Roluge soy
adını taşıması ise onun anne tarafından o aile ile bağı olduğunu anlamasına
yetmişti. Fiziksel özellikleri yazı olan kâğıda göz atarken yorgunca esnemişti.
“Samanlıkta iğne arayacağım.” Demişti. Tren hareketlenirken düdük çalmıştı.
Kompartımanların kapıları tek tek bilet kontrolü için çalmaya başlamıştı. Nuna
biletini verip daha sonra tekrar dosyaya bakmaya başlamıştı. Milos hakkında
yazılan her şeyi ezberleme gereksinimi hissetmişti. Saatler ilerlerken artık
dosyayı bitirmişti. Andrjez’in kapsamlı dosyası ona bir profil çizdirmişti.
Tren ilerlerken Güney’e doğru yaklaştıkça
kalbi hızla çarpıyordu. Bir ara acıktığını hissetmişti. Daha sonra yolu
izlerken uyuyakalmıştı. Gözünü açtığında kalabalık istasyonu görmüştü. Aynı
kompartımanı paylaştığı kadınlar toparlanıyordu. Hava kararmıştı çoktan. Varmış
olmanın heyecanı ile hemen inmek için bavulunu kaptığı gibi treni terk etmişti.
Yıllar önce bu istasyona yanında sevdiğine inandığı genç bir rahip ile
gelmişti. Ve şimdi tek başına o gün gittiği yaşına göre yaşlı ama daha genç bir
ruha dönmüştü. Gideceği pansiyon için verilen adresi bulmak için hızla taksi
aramıştı. Güney’in sorunu da taksi bulamamaktı. Gece yarısına az kala bir taksi bulmuştu.
Taksiye atlayıp adresi vermiş ve uzun bir araba yolculuğu sonrasında
çiftliklerin oradaki pansiyona varmışlardı. Güney’in kırsalının girişinde kalan
bu pansiyon şehre yakın, tren istasyonuna uzak ve garnizon sınırının hemen
yanındaydı. Nuna bavulu ile inip içeri girmek için ufak girişe yürümüştü. Üç
katlı ama enine baya genişleyen pansiyonun resepsiyonuna vardığında adam onu
baştan aşağı süzmüştü.
“Andrjez Dejan adıma bir oda ayırttırmıştı.” Dedi. Adam defterin sayfalarını
kurcalamıştı. Çok işlek bir yermiş gibi uzun uzun sayfalara bakıp parmağını
yalayıp sayfayı değiştirmişti.
“Evet… Nuna Dejan!” dedi. Nuna’ya kendi soy adını vererek bir yer
ayırttırmıştı. Nuna buna gülmeden edememişti. İçinden genç teğmenin onu eşi
gibi gösterdiğini düşünüp keyiflenmişti. Sık sık buraya ondan rapor almaya
geleceğini düşününce bu mantıklıydı.
“Eşiniz iki kişilik oda ayırmış. Bir aylığına rezerve edilip parası ödenmiş.
Size odanızı göstereyim.” Dedi. Oturduğu yerden kalkıp küçük bölmeden hızla
çıkmıştı. Dağınık bir adamdı. Tekrar içeri girip odanın anahtarını almıştı.
“Odanızda iki yatak var, bunun yanı sıra dolap ve masa var. Eşyalara zarar
gelirse bunu faturanıza yansıtırım. 2. Katta.” Demiş ve ona merdivenleri
göstermişti. Nuna bavulunu sıkıca kavrayıp yukarı çıkmaya başlamıştı. Geldiği
gazinonun genelevi daha temiz ve daha göze hitap eden renkler ile dekorlara sahipti.
Burası boğucu ve bulanıktı. Sigara dumanı kokusu nemle karışık burnuna
doluyordu.
“Kat görevlisi sabah ve akşam kapınızı çalıp bir şeye ihtiyacınız olup
olmadığını sorar.” Demişti kapıyı açarken. “Haftalık temizlik için gelinir.
Onun dışında çarşaflarınızı değiştirmek için bana bildirin.” Dedi.
“Kat görevlisi beni rahatsız etmesin. Temizlik istemiyorum. Ben çarşafları
değiştiririm. Odaya iznim olmadan girmesin.” Dedi. Adam ona bakıp içeriye
girmişti.
“Sıcak su her zaman olmuyor. Sabah erkenden yıkanırsanız daha iyi olur. Kanız
sabah çalıştırıp akşam kapatıyoruz. Sular bazen kesiliyor. Su deposundan su
alabilirsiniz.” Demişti. Nuna kasvetli odaya bakmıştı. Uzun kahverengi perdeler
içeri girecek son ışığı da boğazlıyordu. Yatakların üstüne örtülmüş koyu yeşil
ve kırmızı örtüler ve meşe ağcından kahverengi dolaplar yerdeki koyu renk
halılar ile iyice kasvetli bir hal almıştı oda… banyo bir mezbaha gibi sadece
düz renk fayans ile kaplanmıştı tavana kadar. Yerlerde kırık beyaz fayansı
takip eden bir insanın rahatça kolunun sığacağı gider deliği ve onu takip eden
ala franga kirli tuvalet…
“Bir şeye ihtiyacınız olursa aşağıda her zaman birisi olur. Hemen yanımızda bir
restoran var. Yemekleri güzeldir. Kardeşimin çünkü.” Demişti. Nuna ona bakıp
sahte bir şekilde gülümsemişti.
“Teşekkürler. Telefon gelirse bana haber verir misiniz?” demiş ve adamı
odasından çıkarıp kapıyı bir defa kilitleyip kendini yatağa bırakmıştı. Üst
katta bir hareketlilik vardı. Ayak sesleri ve uğultulu konuşmalar duyuluyordu.
Tavana bakmaya başlamıştı. Birisi ağır ağır odada geziniyordu. Ayakkabıları
zemine her basışında tıkırdıyordu. Bir diğeri ise bir şeyler anlatıyordu. Arada
kavga ediyorlarmış gibi sesler geliyordu. Bir süre bu konuşma devam etmişti.
Daha sonra bir şeylerin devrildiğini duymuştu. Ardından ise yatak gıcırtısı ve
aşina olduğu sesler devam etti. Gülmüştü.
“Kavga sonrası seks…” demişti. Yataktan kalkıp banyoya gitmişti. Elini yüzünü
yıkayıp saçlarını toparlamıştı. Acıkmıştı. Adamın dediği restorana gidebilirdi.
Yukarıdaki çiftten kadının sesi artık kahkaha biçiminde geliyordu. Sinirli
sinirli konuşmuyor onun yerine neşeli bir sesle konuşuyordu. Topuklu
ayakkabıları sert şekilde zemine vurmuyordu. Naif ve dans eder gibiydi. Gülerek
üstünü değiştiriyordu. Kadının neşesi ve adamın ıslık çalarak gezişi… Yaşadığı
yerde bu şekilde olmazdı. Eskiden yaşadığı yer olan gazinonun üst katındaki
odaları düşündü. Sessiz inlemeler ve kadınların bıkkın kalkışları… Burada ise
muhtemelen güneyde yeni olan bu çiftin heyecan dolu hayatı… Elbisesini giyip
düzgünce kemerini bağlarken kapı çalmıştı.
“Telefon var size…” demişti ona odayı gezdiren adam. Hemen ufak çantasını alıp
odadan çıkarken kapıyı kilitlemişti. Aşağı indiğinde adam ona ahizeyi
uzatmıştı. Kimin aradığını biliyordu.
“Yolculuk nasıldı?” demişti Andrjez. Nuna gülümsemişti.
“Kompartıman kapatırsın sanmıştım. İki geveze kadınla yolculuk can sıkıcıydı.”
Dedi. Andrjez gülmüştü.
“Dosyana iyi çalıştın mı?” dedi. Nuna derin bir nefes almıştı.
“Evet. Yarın gün doğunca şehre giderim ve biraz alışveriş yaparım.” Demişti.
Göz ucu ile tezgâhın arkasında onu dinleyen adama bakmıştı.
“Tamam, acele etme. Önce dinlen. Bir haftaya orada olacağım. Getireceğim bölüğe
bekleme emri geldi. En yakın zamanda orada olmaya çabalayacağım yine de.”
Demişti. Nuna yutkunmuştu.
“Biliyor musun? Aslında bir araba bulsam iyi olur. Bu sayede daha rahat ederim
diye düşündüm. Her defasında otobüs ve seni beklemektense…”
“Sana verdiğim para ile kiralayabilirsin. Orada kiralık araçlar var. Kullanmayı
biliyorsun değil mi?” dedi. Andrjez bunu sorunca Nuna gülmüştü.
“Babam zamanında bana öğretmişti. Endişen olmasın.” Demişti. O ara onu dikkatle
dinleyen adam birden gözünü kapıya çevirmişti. Hızla olduğu yerden fırlayıp
birisinin hemen önünü kesmişti.
“Bugün gelmene gerek olmadığını söylemedim mi? Randevuyu iptal etti.” Dedi.
Uzun boylu esmer genç kaşlarını çatmıştı. Nuna onlara bakıyordu.
“Bana gece gelmemi söyledi. Bütün o yolu tekrar gidemem. Servisler bitti.
Kalacak yerin var mı?” demişti. Nuna adamdaki garip davranışlarına takılıp
Andrjez’i unutmuştu.
“Nuna!” demişti Andrjez yüksek sesle.
“Ha, evet… Başka bir şeye ihtiyacım yok sonra konuşuruz. Şimdi yiyecek bir
şeyler bulmam gerek.” Demişti. Adam gence kalacak yeri olduğunu söylemiş ve
restorana gidip yemek yemesini söylemişti. Nuna gencin hemen arkasından
çıkmıştı.
Restoran 7/24 servisteydi. Sürekli açık
olduğunu belirten bir yazı vardı. Genç içeri girip soğuk ve sabahtan kalma
sosisli yumurtalardan almıştı. Nuna çok bir seçenek olmadığını görmüştü. Yemeği
alıp hemen onun yanına doğru yürümüştü.
“Sana eşlik edebilir miyim?” demişti. Genç ona
şaşkınlıkla bakıp kalmıştı.
“Eşim benimle değil ve yalnız yemek yemekten pek hoşlanmıyorum.” Diye eklemişti
Nuna. Etrafı tanımıyor gibi davranmak onun en sevdiği şeydi. Mağdur ve zavallı
muhtaç kadın rolü her zaman ileri götürmüştü.
“Tabi oturun. Bu gece yalnız olan tek kişi siz değilsiniz.” Demişti genç. Nuna
onun giyimi ve üzerinden gelen koku ile çiftlikte çalıştığını anlamıştı.
Ailesinin yabancı olmadığı bir kültürdü bu. Genci süzmüştü.
“Gelirken gördüğüm at çiftliğinde mi çalışıyorsun?” demişti. Genç başını
sallamıştı.
“Evet…” derken şaşkın ve tedirgindi.
“Orası dikkatimi çekmişti. Eşim geldiğinde kesinlikle oraya at binmeye gelmek
isterdim. Gerçi çok meşgul.” Dedi. Ona biçilen rolü iyi ezberlemişti.
“Anladım. Eşiniz?”
“Asker…”
“Zor bir meslek…”
“Evet, asker eşi olmak zor.”
“Biliyorum, benim de askeri personel olan bir arkadaşım var. Buluşacak ve
sohbet edecektik. Gördüğün gibi ekildim.” Demiş ve gülmüştü. Nuna iç güdülerini
dinliyordu. Bu adamın ona çok yardımcı olacağını hissediyordu.
“Kesinlikle. Buraya ataması yapıldı. Ondan önce gidip yerleşmemi istedi. Geçici
olarak bu odayı tuttuk. Bir ev bulup şehir merkezinde oturmayı düşündük. Ama
kırsal daha mantıklı geldi. Her şeyden uzak…” adam onu dikkatle dinliyordu.
Nuna ile Andrjez arasında neredeyse yedi yaş vardı. Ondan büyüktü ama yaşını
göstermeyecek kadar arsız bir kadındı.
“Şehri merkezi çok kötü durumda. Lağım ve pislik dolu. Buralar temiz ve ferah.
Güneyin en büyük problemi bu. Zenginlerin evleri ve oturdukları mahalleler
temiz. Fakat o apartman ve lağım taşmış sokaklar… Kırsalda kalmanız daha iyi.”
Dedi. Bir süre daha konut bulma konusunda sohbet ederken Nuna ona kahve
ısmarlamak istemişti.
“Aslında servis saatlerini bilmiyorum. Yarın şehir merkezine gidip bir araç
kiralayacağım. O yüzden sabah kaçta kalkmam gerektiğine dair bir fikir sahibi
değilim.” Dedi.
“Şey sabah seni şehir merkezine bırakabiliriz. Beni bir arkadaşım almaya
gelecek. O şehir merkezine gidiyor.” Demişti. Nuna beleşi severdi.
Gülümsemişti.
“Gerçekten mi? Bu konuda bana yardımcı olabilir mi? Gerçi size yük olmak
istemem.” Dedi. Genç ile sohbet etmişlerdi ve sonunda uyumak için odasına
dönmüştü. Yarın merkeze gidince o ara etrafta Roluge soyadını ve Marillion soy
adını araştırabilirdi. Şehirden gelecek olan kişinin ona yardımcı olacağına
inanmıştı.
Gün doğduğunda Ramsy, dün tanıştığı genç onu aşağıda beklemişti. Nuna kalkıp
aşağı indiğinde hafif bir makyaj yapıp şık düzgün kıyafetler giymişti.
“Günaydın Bayan Dejan.” Demişti Ramsy. Nuna gülümsemişti.
“Arkadaşım aradı ve birazdan burada olacakmış. Ona sizi bırakıp
bırakamayacağını sordum. Bunu sorun etmedi.” Dedi. Nuna oturup bir fincan kahve
istemişti kat görevlisinden. İkisi beklerken Nuna hiç ummadığı bir şey ile
karşılaşacaktı. Arayıp belki izine rastlamak için çırpınacağı Milos Roluge
arabasını park edip kapıdan içeri girmişti. Şık takımı ve yumuşak saç kesiminin
yanı sıra Nuna onun çok da değişmediğini görmüştü. Hala on beş yaşındaki
hatları vardı yüzünde. Sadece gözleri daha karanlıktı.
“Ramsy!” demişti. Genç onun sesini duyunca heyecan ile ayağa kalkmıştı.
“Günaydın Mi… Bay Roluge.” Demişti. Gencin yersiz samimiyet hissi ve
baskılaması gözünden kaçmamıştı. Milos oraya doğru yürümüştü. Nuna bacak bacak
üstüne atmıştı şapkasını yana doğru takıp bir sigara yakmıştı. Keyfi korkunç
yerindeydi. Milos Roluge’yi gittiği ilk günün sabahı bulmuştu. Bunu
beklemiyordu. Gözlerini ona doğru çevirip eldivenli elini uzatmıştı.
“Merhabalar.” Demişti. Milos kadının duruşunda bir gariplik sezmiş ve bir süre
ona bakmıştı. Takım elbisesi vardı üstünde. Ama ceketini arabada bırakmıştı.
Mevsim yazdan son bahara dönmeden önce son sıcaklar bastırmıştı. Kollarını
katlamıştı. Pantolon askıları takılıydı. Saçları yana doğru çekiştirilmişti.
Dün geceden uyumadığı için solgun duruyordu yüzü.
“Merhaba bayan…” Soy adını ister gibi bakıp elini sıkmıştı.
“Bayan Dejan!” demişti birden Ramsy. O an buz gibi bir hava oluşmuştu. Milos
tuttuğu eli hızla bırakmış ve kadına dikmişti gözlerini.
“Dejan mı?” demişti. Nuna gülümsemişti.
“Evet, tanışıyor muyuz?” dedi. Milos ona bakıp kalmıştı. Birden rengi iyice
bembeyaz olmuştu. Yanakları çökmüştü. Bir anlık gözlerinin kararıp dizlerinin
titrediğini hissetmişti. Nuna ona bakıyordu. Yavaşça dudakları arasından dumanı
üflemişti.
“Sanmıyorum.” Dedi Milos kendini toparlayıp “Soy adınızı daha önce duymuş olma
ihtimalimden dolayı…”
“Sanmıyorum. Duymuş olma ihtimaliniz yok. Nadir bir soyadı. Eşimin soyadını
herkes taşıyamaz.” Demişti Nuna onu kızdırmak ister gibi. Milos ona bakıp
kalmıştı.
“Kendisi orduda subay. Belki oradan duymuş olabilirsiniz.” Derken kıs kıs
içinden gülüyordu. Andrjez onun bunu yaptığını bilse çılgına dönüp sinirlenirdi
ama biraz Milos’u sınamak istiyordu Nuna. Andrjez ile hızlı tanışıp çabuk
anlaşıp ortak olmuşlardı. Yine de onu koruma iç güdüsüne girmişti Nuna. Milos’a
yüklenip onun hala Andrjez adına tepkisini görmek istiyordu.
“Olabilir, ismi nedir?” demişti. Nuna ona bakıp gülümsemişti.
“Andrjez, Andrjez Dejan.” Dediğinde Milos’un rengi iyice atmıştı. Değişimi
Ramsy bile görmüştü. Birden buz gibi olmuştu, kaskatı kesilip bütün kanı
çekilmiş gibi hissetmişti. Nuna bir an için inme indiğini düşünmüştü.
“Bay Roluge, iyi misiniz?” demişti. Milos elini alnına koymuştu.
“Evet, gece boyunca çalıştım ve uykusuzum. İzninizle lavaboya gideceğim.”
Demişti. Ramsy onun peşine takılmak için hemen fırlamıştı. Nuna biraz ileri
gittiğini hissetmişti. Milos’un ölmeden Andrjez ile karşılaşması ve yüzleşmesi
gerekiyordu. Ona vicdansızlık ettiğini hissetmişti. Yine de Ramsy gibi bir
adamın Milos ile olan yakın ilişkisinden rahatsız olmuştu. İkisi arasında
sıradan olmayan şeyler olduğunu sezecek kadar çok şey görmüştü. Ramsy ile
kuytuda bir pansiyonda buluşması ve bunu gece yarısı yapmasının altında aradığı
şey tam olarak doğruydu. İkisinin birlikteliği ile alakalı düşünceleri onu
acımasız olmaya itiyordu. Andrjez’i kenarı itip onu bir yerde acı çekmeye terk
edip burada aşk oyunu oynaması Nuna’yı kızdırmıştı.
“Tabi adını duyunca kendinden geçersin seni
ahmak, yanındaki bok içinde yatan adam için mi o kadar acı ha?” diye söylenip
ayaklanmıştı. Milos’un üstüne gitmekten vaz geçmeyecekti. Ramsy ile kurduğu
doğru bağ ile onları kıstırabileceğini hissediyordu. Milos’u zorlamak ve
Andrjez gelene kadar onu öldürmeden süründürmek istemişti.
“Sizi şehir merkezine ben bırakacağım, Bay Roluge rahatsızlandı ve biraz uyumak
istedi.” Demişti resepsiyondaki adam. Nuna adama bakıp kalmıştı.
“Olur hiç sorun değil.” Demişti. Bir yandan da Milos’u kaçırmaktan korkuyordu.
İç güdüleri onun merakından buraya tekrar geleceğini ve onunla konuşacağını
söylüyordu. Resepsiyondaki adamın aracı ile şehir merkezine giderken Nuna saf
kadını oynamakta ısrarcıydı.
“Bay Roluge ve Ramsy yakın arkadaşlar anlaşılan. Bay Roluge aristokrat
görünümlü ve Ramsy ise seyis… Nadir bir dostluk.” Demişti. Dama ona cevap
vermeden aynadan bakmıştı.
“Gerçi benim de çok fazla aşağı sınıftan arkadaşım oldu. Cahil ama çekici
kişilerdi” Demiş ve kahkaha atmışlardı. Adama onu aşağılar gibi bakınca adam
daha fazla dayanamamıştı.
“Bayan Dejan bu durum sizi ilgilendirmiyor.” Demişti. Sinirli ve agresif oluşu
konuşturulması kolay birisi olduğu anlamına geliyordu. Ramsy ile Milos arasında
cinsellikten daha öte bir şey olup olmadığı onun için önemliydi. İkisinin
birlikteliği sadece bedensel ve maddi çıkar doğrultusunda ise Andrjez ile
skorları eşitlenirdi. Diğer şekilde ağır darbe alan Andrjez olurdu. Bir boks
maçını yöneten hakem gibi hissetmişti. Darbelerden hangisine kaç puan
verileceğini o söylüyordu sanki. Arada durdurup devam etmelerini söylerken
keyifleniyordu. İşini ciddiye alıyordu. Andrjez ona iyi para ödemişti bu iş
için. Ama eğlenmeden edemezdi. Milos’un renginin atışı ile korkmuştu. İnme
indiği düşüncesi biraz onu sarsmış olsada devam edecekti.
Milos duydukları karşısında geçirdiği şok ile
olduğu yerde oturup kalmıştı. Elindeki sigara bitip külü yere düşmüştü. Ramsy
ona bakıyordu. Neredeyse bir saattir kıpırdamadan olduğu yerde oturuyordu. Ne
konuşuyor ne tepki veriyordu. Sadece boşluğa bakıp biten sigaranın yerine
yenisini yakıp sönüp gitmesine izin veriyordu. Ramsy beklemekten sıkılmıştı.
“Çiftliğe dönmem gerek, eğer yapacaksak…” Milos ayağa kalkmıştı. Banyoya doğru
yürüyüp içeri girip kapıyı kapatmıştı. Bir süre içerde kaldıktan sonra geri
çıkmıştı. Ramsy ile bir süre göz göze kaldıktan sonra hızla cüzdanından biraz
para almıştı. “Bunu al git.” Demişti. Ramsy ona bakıp uzattığı paraya gözlerini
çevirmişti.
“Hizmet vermeden mi?” demişti. Milos ona bakıyordu. Ramsy son günlerde onunla
olmaktan zevk almaya başlamış ve bunu parasız yapmayı teklif dahi etmişti.
“Yorgunsan burada kalabilirim. Seninle uyumamı istersen…” Milos parayı yatağa
doğru bırakmıştı.
“Sadece parayı al ve git Ramsy. Daha fazla bir şey istemiyorum.” Demişti. Genç
dişlerini sıkmıştı. Bir anlık öz güven patlaması sadece olayları daha kötü hale
getireceğini bilmeden ona doğru birkaç adım atıp kollarından yakalamıştı.
“Dünden beri seni bekliyorum. Beni para verip göndererek aşağılamaktan vaz
geçmeyecek misin?” dedi. Milos ona bakıp kalmıştı. Mücadele edecek gücü yoktu.
“Bu işi sen kabul ettin.”
“İş mi? Bu iş mi? Seni becerip para vererek bunu iş olarak mı görüyorsun?”
“Değil mi? Daha fazlası mı var?”
“…” Ramsy sessizleşmiş kelimeler boğazına takılmıştı. Aşağılanmış hisseden her
canlı gibi öfkelenmiş ve öfke onu derin bir kedere sürüklüyordu.
“Kollarımı bırak!” demişti Milos sinirli bir sesle. Silkeleyip ondan
kurtulmuştu.
“Parayı alacaksan al… Git!” diye emir vermiş ve yatağa oturmuştu. Ramsy bir süre
ona bakamadan öylece kalmıştı. Ne yapacağını bilemiyordu. Milos’a burada ilişki
için zorlama yapamayacağının farkındaydı. Onu zorlarsa bu son olurdu. Bitmesini
istemiyordu. Parayı almadan kapıya yönelip kapıyı çekip çıkmıştı. Eğitimsiz
birisine göre en doğru kararı vermişti. Çekip gitmek ve Milos’un onu tekrar
aramasını beklemekti. Kafa karışıklığını anlamadığı için yorgunluğuna vermişti
her şeyi. Milos öğlene kadar orada kalmıştı. Uyumamıştı ama yatağa uzanıp uzun
uzun tavanı izlemişti. Gitmek için odadan çıktığında Nuna’yı resepsiyona
inerken görmüştü. Sessizce onun geçip gitmesini izlemekle kalamazdı. Hemen
ardından aşağı inmişti. Nuna ona gelen telefonu yanıtlamak için hızlı
gidiyordu. Arayan Andrjez olunca vereceği rapor ile heyecanlıydı.
“Araba işini hallettin mi?” demişti Andrjez telefonu alır almaz. Nuna onu
uzaktan izleyen Milos’a bakıp gülümseyip el sallamıştı.
“Evet, ama daha iyi şeyler var.” Dedi. Andrjez meraklanmıştı.
“Nasıl şeyler?” dedi. Nuna gülümsemişti.
“Aradığım elbiseyi buldum. Sarı olan. Mavi düğmeleri ve kadife gibi olanı.”
Demişti. Andrjez birkaç saniye anlayamamıştı. Ardından Milos’u anlattığını
anlayınca heyecanla ayaklanmıştı oturduğu yerden.
“Nerede?” dedi. Nuna gülümseyip telefon kablosunu parmağına dolaşmıştı.
“Vitrinde göz göze geldik. Bir an için o aradığım şey mi anlamadım. Ama sonra
biraz daha yaklaşıp bakınca ta kendisi olduğunu gördüm sevgili Andrjez.”
Demişti. Milos bu ismi duyunca gergin bir ifade ile ona bakmış ve göz göze
gelmişlerdi.
“Alıp almama konusunda kararsız kaldım. Bir kişi daha onu istiyordu. Ama
düşününce… sanırım alacağım.” Demişti. Andrjez kafa karışıklığı ve heyecan ile
onu dinliyordu.
“Ne demek bir kişi daha?”
“Evet, uzun esmer bir adam daha… şu an yanımda… elbiseyi aldığımda görmen için
onu sana getireceğim.” Demişti. Andrjez yutkunamamıştı. Öylece kalmıştı.
“Pansiyonda mı?” derken bu rastlantı karşısında dudağı uçuklamıştı.
“Evet, bende senin kadar şaşırdım. Ama gökte ararken yerde buldum. Ne zaman
geleceksin?” demişti. Andrjez hemen cevap verince tekrarlamıştı Nuna.
“Demek birkaç güne burada olacaksınız. İlk gün buraya gelmelisin. Seni görmem
gerek.” Demişti. Milos ile yüzleşmesi için gizli bir randevu ayarlıyordu.
Kimsenin bu randevudan haberi yoktu. Sadece Nuna iç güdülerine güvenerek bunu
yapıyordu. İkisinin aynı zamanda olacağı o günü merak ediyordu.
“Tamam. Gelmeden önce ararım.” Demişti Andrjez. Telefonu kapatır kapatmaz Nuna
hemen Milos’un yanına yürümüştü.
“Bay Roluge, daha iyi misiniz? Hala solgun ve yorgun gözüküyorsunuz.” Dedi. Milos
kaşlarını çatıp bir süre ona bakmıştı. Nuna onun kıskandığını anlıyordu. Keyfi
yerine gelmişti. Andrjez buraya geldiğinde Milos ile aralarında bir şey
olabileceği düşüncesi ile gülümsemişti istemeden.
“Evet iyiyim. Sabahlamak beni çok yordu. Yoğunluk işte. İyi günler Bayan
Dejan.” Demişti. Nuna onu hemen bırakmayacaktı. Nazikçe koluna dokunmuştu.
“Bana yemekte eşlik etmek ister misiniz?” demişti. Milos ona bakıp kalmıştı.
Hayır demek istese de kendini masada karşısında otururken bulmuş.
“Sosisler çok kötü. Yine de patates ile güzel oluyor. Sizin içinde sipariş
vereceğim.” Demiş ve kalkmıştı. Milos ona bakıp başını avuçları içine almıştı.
Andrjez’in karısı ile yemek yemenin rahatsızlığı ile başına bir ağrı
saplanmıştı. Bir süre öylece durmuş ve birden ayaklanmıştı.
“Bayan Dejan gerçekten gitmem gerek.” Demiş ve onun cevabını beklemeden hızla
kalkıp gitmişti. Nuna gülümseyip karşısında dikilen garson kıza bakmıştı. “Onun
siparişini iptal et tatlım. Keyfim çok yerinde bana sıcak bir kahve getir.”
Demişti.
O keyifle kahvesini içerken Milos ve Andrjez
karmaşık duygular içinde boğuluyordu. Sadece onlar değil. Bu kaderin çözülmez
düğüm olmaya çok yakındı. Bunu sezebilecek kimse yoktu. Dürtüleri farklı birçok
kişi Güney bölgesine giderken olacaklardan habersiz herkes kendi hayatında ana
karakterdi.
...
Yorumlar
Yorum Gönder