Kayıp Masallar 3 (20. Bölüm)

Serinin devamı geldi. Okumaya hazır mısınız?

Pire Hikayesi

 

Çaresizlik insan için en büyük kafestir. Bir cam fanus içindeki pire hikayesine benzer bu iş. Andrjez için girdiği mahzenden daha karanlık bir durumun içindeydi. Öğrenilmiş çaresizlikle boğuşuyordu. Pire hikayesini ona birisi bir dönemler anlatmıştı. Ne yapacağını bilemeden öylece kalmıştı. Soğuk mahzen ve uyuşmuş bedeni…
“Bir cam fanusa otuz kadar pire konulmuş. Bu pirelerin zıplayabileceği alan için otuz santim bırakılıp üstü bir camla kapatılmış. Fanusun altına bir ateş yakılmış ve ateş fanusu ısıtmaya başladıkça pireler zıplamaya başlamış. Önce on beş santim zıplamışlar. Fanus ısındıkça kaçmak için iki katı yükseğe zıplamaya başlamışlar. Ancak cama kafalarını çarpıp tekrar tekrar düşmeye ve ısınmış zemine ayakları değdikçe zıplamaya devam etmişler. Ateşi söndürüp fanus soğumaya başlayınca pireler durulmuş ve fanusun üstündeki camı kaldırmışlar. Daha sonra tekrar ateş yandığında pirelerin hepsi cama çarpmamak için on beş santim zıplamaya başlamış. Ateş arttıkça daha hızlı zıplayıp bir süreliğine ateşten kaçmışlar ama sonra yorulup teker teker ölmeye başlamışlar. Birisi cesaret edip otuz santim zıplasaydı fanusun camı olmadığını görüp dışarı atlar ve kurtulurdu. Ama insanlarda pireler gibi. Birisi cesaret etmediği sürece öğrenilmişin dışına çıkmaktan canın yanmasından hep korkar. Bir defa yaptığı hata hep onun için son hatası olmasını ister. İnsanlar cesur olmadıkları için ölür. Cesur olanlar efsane olur ve efsaneler asla ölmez.” Achube hikayeyi yanında oturmuş yemek yapan Ramsy’e anlatıyordu. Ramsy ona göz ucu ile bakmıştı.
“Kızgın mısın bana?” demişti Achube ona bakarken ayağa kalkıp. Ramsy başını iki yana sallamıştı.
“Birilerini bu kadar kolay öldürmek benlik değil. En azından ağızlarını bağlayıp bir kenarı atabilirdin.”
“Eğer onları vurmasaydım birini arayıp konuştuklarımızı söyleyebilirdi. Adamın eskiden orduya mensup olduğunu söylememek senin hatandı.” Dedi Achube göz devirip. Ramsy ocaktaki tencereyi kulplarından tutup almıştı.
“Onları nereye gömdün?” derken masaya koymuştu tencereyi. Andrjez kenarda duran somon ekmeği alıp geri masaya oturmuştu.
“Arkadaki araziye. Merak etme, inandıkları dine göre gömdüm. Dümdüz yatırıp toprak attım.” Demişti. Ramsy yüzünü ekşitip tabaklara yaptığı yemeği doldurmaya başlamıştı.
“Gerçekten bana canavarmış gibi davranma. Hayatını kurtardım hemde iki defa.” Ramsy ona bakıyordu.
“Herkes seni ölü olarak biliyor değil mi? Seni şurada öldürsem kim ne yapabilir?” dedi. Achube onun yarasını kanırtmak için sırıtmıştı.
“Milos bunu öğrenirse seni öldürür.” Dedi. Ramsy bunu duyunca hızla tabağı masaya koymuş ve oturmuştu.
“Seni neden sevmediklerini anladım. Gerçekten çok itici konuşuyorsun.” Achube ona takılmayı sevmişti. Alıngan ve duygusal olan bu adamla dalga geçmek moralini düzeltiyordu.  Onunla dalga geçmeyi sevmeye başlamıştı. Ramsy’in getirdiği bu yerde çiftlik sahibinin garip davranışlarını fark ettiğinde onları öldürmek zorunda kalacağını biliyordu. Ramsy’in bunu yapamayacağını bildiği için kadın ve adamı vurup gömmüştü. İki gündür çiftlikte tek başların kalmışlardı. Ramsy yemek yapabiliyor ve gelenler olursa diye yollara bakan kişi Achube olmuştu. Görev dağılımı ile bu ufak iki katlı evde rahatça bir süre saklanabilirlerdi. Kimse onları kışlanın yakınında olan bu çiftlikte aramayacaktı.
“Milos’u gerçekten çok mu seviyordun?” demişti Achube yemeğini yerken duraksayıp. Ramsy ona bakıp geri yemeğine dönmüştü. Bir süre daha sessizlik olduğunda Achube öksürüp geriye doğru yaslanmıştı.
“Onunla ilişkini anlamaya çabalıyorum. Benim için çok garip bi şey bu. Yani bir kadın ve erkek bir çocuk dünyaya getirip aile olmak için bir arada olur. Ama iki erkek ve iki kadın… Tuhaf…” demişti. Ramsy ona bakıp derin bir iç çekmişti.
“Sen hiç aşık olmadın değil mi?” Achube bunu duyunca hınzırca gülmüştü.
“Bir çok kadına gönül kaptırdım. Ama işte aile kurulacak kadınlar değildi. Lekelenmişler.” Dedi. Ramsy gözlerini devirip bıkkınca ona bakmıştı tekrardan.
“Moron olduğunu daha önce sana söyleyen oldu mu?” dedi. Achube bunu duyunca kaşlarını çatmıştı.
“Moron mu? Hakaret etmeyi biliyordun demek. Sadece anlamadığım şeyleri sormak istedim. Buna bu kadar alınacağını düşünmedim.” Dedi. Ramsy bitmiş tabağını alıp lavabonun kenarına koyup kapıya doğru yürümüştü.
“Küstün mü? Nereye gidiyorsun?” demişti Achube sandalyeden geriye doğru sarkarak.
“Odun kıracağım. Kırılmış odun kalmamış. Akşam çok soğuk olacak.” Dedi. Dışarı çıktığında Achube bir süre daha masada oyalanıp ayağa kalkmıştı. Lavabonun kenarına tabağı koyup pencerede bakınca öfke ile odun kıran Ramsy’i görmüştü. Sinirli olmasına rağmen oldukça sakin davranmaya çabaladıkça bütün kasları geriliyordu. Achube onu seyretmeye dalmıştı. Bir süre orada durup seyretti ve daha sonra kabanını giyip dışarı çıktı.
“Ramsy!” demişti. Ramsy ona bakınca Achube yanına doğru yürüyüp baltayı elinden almıştı.
“Pire hikayesi, Yüzbaşı Dejan bana anlatmıştı. Cesur olamayanlar bu dünyada ölür demişti. O benim ilk gözümü açan kişi oldu. Bana her zaman bir şeylerin üstesinden gelmek için kendimce bir tavır takınmamı öğütledi. Ben sadece gerginim. İşler çok karışık ve Andrjez’den haber alamıyorlar. Ayaklanma çıktı çıkacak.  Üstesinden gelmek için sana takıldım. Kırmak istemedim. Kimi nasıl sevdiğin beni ilgilendirmiyor.” Demişti. Ramsy onu baştan aşağı süzüp kenarı çekilmişti.
“Odun kırmak. İnsanın stresini alıyor. Dene.” Demişti. Achube birkaç kütük kırdıktan sonra gerçekten rahatladığını hissetmişti. Kırdığı odunlar sanki kafasındaki düşünceler gibi parçalanıyor ve düşüyordu. Tedirginliği azalmamıştı ama kendisiyle boğuşmuyordu.
“Haklıydın.” Dedi Ramsy oturduğu yerde sigarasını toprakta söndürüp ayaklanmıştı.
“Kaçak olduğumuzu fark etmişti. Bizi orduya teslim etmek için arayacaktı. Teşekkür ederim.” Demişti. Achube durup koluyla alnındaki teri silip ona dönmüştü.
“Ne için bu teşekkür?”
“Ben yapamazdım. Benim yerime yaptın ve beni de kurtarmış oldun.” Ramsy bunu söyleyip kenarda duran büyük sepete odunları doldurmaya başlamıştı. Achube bir süre ona bakıp baltayı hızla kütüğe sapladı. Birkaç odun alıp sepetin içine atıp bir ucundan tutmuştu. Ramsy doğrulup diğer ucundan kavradı ve yürümeye başlamıştı. Günün son ışıkları tarları ve çiftliğe yakın ağaçlık alanı aydınlatıyor ve hızla kayboluyordu.

Yanan şöminede odunlar çıtırdarken Achube oturduğu yerde bulduğu kitabı kurcalıyordu.
“Bayan Owari’nin kitabı benim gençliğimde çok meşhurdu. Herkes merakla okurdu. Sen hiç denk geldin mi?” demişti. Ramsy hiç okumamıştı o kitabı. Ya da başka kitabı. Hayatını kurtaracak kadar okuması vardı ama bir okullu gibi eline kitap alıp okumazdı.
“Hayır ama duydum.”
“Kimden? Milos, bir defasında bana o kadının kitabından getirmişti. Zaman bulup okuyamadım. Çiftlikte işler çok yoğundu.” Dedi. Achube gülümseyip kitabı ona göstermek için kaldırmıştı.
“Bu kitabı güzeldir. Al oku.” Demiş ve fırlatmıştı. Ramsy kitabı alıp sayfalara bakmaya başlamıştı.
“Ne anlatıyor?” dedi. Achube geriye doğru uzanıp kenarda duran eski gazeteyi almıştı.
“Bir adam var. Karısını öldürüyorlar. Ve kadını öldüren kişiyi bulmak için bir yolculuğa çıkıyor.  Nereye gideceğini bilmiyor. Kime gideceğini de. Ama devam ediyor ve yol boyunca başına gelenler sonucunda bir cinayeti aydınlatıyor. Karısını öldüren kişiyi arayışındaki maceralar falan.” Ramsy kitabı kenarı doğru koymuştu.
“Sevmedim.” Demişti. Achube sıkılmış halde ona bakmıştı.
“Ne tür şeyler okumayı seversin?”
“Genelde okumam. Gazeteye bakarım, bazen çiftliğe gelen dergilerde yazanları okurum.” Dedi. Achube ona bakıp göz devirmişti.
“Zaman geçirmek için ne yaparsın?” dedi. Ramsy oturduğu koltukta ayaklarını orta sehpaya uzatmıştı.
“Sadece dinlenirim. Çok fazla boş zamanım olmaz.” Dedi. Achube bu sefer istemsizce gülmüştü.
“İyiymiş. Canın sıkılmıyor mu öylece otururken?” dedi. Ramsy başını iki yana sallayıp karşıda vitrinde duran viski şişelerini göstermişti.
“Can sıkıntısına çare mi arıyorsun? Bak orada var! Benim kafamı şişirme.” Demişti. Achube içmeyeceği konusunda emindi. Tetikte kalmak zorundaydı.
“Tekrar söylüyorum sen iç. Ben tetikte olmalıyım. Malum kimin ne zaman geleceği belli olmaz.” demişti. Ramsy bunu duyunca ayağa kalkmıştı.
“Peki, o zaman bir şişeyi tek başıma içerim. Sen okumaya devam et.” Demişti. Kitabı ona doğru atıp vitrini açmıştı. Viskilere bakıp kalitelisini seçmişti. Bir bardak alıp geri yerine dönmeden önce radyonun düğmesine basmıştı. Achube bir kitaba birde keyif yapmaya hazırlanan Ramsy’e bakmıştı. Oturduğu yerden kalkmıştı.
“Bir bardakta bana koy. Gidip kapıyı kontrol edeceğim.” Demişti. Ramsy onu ikna etmiş olmanın keyfiyle dönüp gülmüştü. Achube kapının zincirini takıp kilitleri çevirip geri döndüğünde akşam haberleri radyoda duyulmaya başlamıştı.
“Güney cephesindeki gerileme imparatorluk sekreteri tarafından onaylandı. Toprak kaybının geçici olduğu ve bunun taktiksel olduğunu belirtti toplantıda.” Achube bunu duyunca gülmüştü.
“Yalan söylemek bedava değil mi?” demişti. Ramsy başını sallamış ve git gide onlara doğru çekilen cepheden top atışlarını daha rahat duyduklarını hatırlamıştı. Ciddi bir gerileme vardı ve bunun son günlerde daha dikkat çekici bir hal aldığını anlamıştı. Haberler bitince tekrar müzik sesi duyulmaya başlamış ve Ramsy üçüncü bardağını doldururken Achube öylece bir yudum bile almadan oturup haberleri dinlemişti.  
“Neden orduya katıldın?” demişti Achube’nin dikkatini dağıtmak için Ramsy bardağını onun bardağına vurarak. Milos’un çok yaptığı bir hareketti bu. Bardağı vurup çıkan sesle Ramsy2in dağılan dikkatini hemen toplardı.
“Ailem istedi. Babam orduya katılmam konusunda ısrarcıydı. O İmparatorluğa sadık bir adam. Uzun süre memurluk yaptı ve sonra emekli olmak zorunda kaldı. Ablamların olmasını istemedi ama benim olmam gerektiğini söyledi. Savaşta işe yaramam ve ülkemi kurtarmamı istedi.” Achube bir yudum viski alıp yüzünü buruşturup diş etlerinde oluşan ince sızıyla dilini dişlerine sürmüştü.
“Askeri okullarda iş bulmak net. Sonuçta ordu sana biraz para verip sana silah tutmayı öğretiyor. Yüzbaşı Dejan ile tanışana kadar bu hep böyleydi. Sonra ordunun bambaşka bir şey olduğunu, asker olmanın sadece silah tutmak olmadığını öğrendim.” Dedi. Ramsy onu dikkatle dinliyordu. Loş salonda yüzüne düşen gölgeler onu bilge bir adam gibi gösteriyordu. Achube derin bir iç çekip ona bakmıştı.
“Sen neden seyis oldun?” demişti. Ramsy omzu silkmişti. “Babam bana çalış paranı kazan deyip kapının dışına koyunca çiftlikte at bakmayı öğrendim. O kadar…” demişti. Achube gülüp ona bakmıştı.  “Baban ne iş yapıyordu ki?” Ramsy biraz düşünmüştü. “Sanırım ne iş olursa onu. Pek dikiş tutturacak kadar şanslı değildi. Bir de kumar bağımlısı bir adam. Cebindeki düğmeye kadar kağıda para yatırıp kaybedip bir posta dayak yiyip kaçardı.” Sıradan hayat hikayesini anlatırken sesi düzdü. “Annem dayanamayıp küçük kardeşlerimi aldı ve bir sabah evi terk etti. Onlara bakabilirdi. Bende bir zaman sonra kaçtım. Bir çiftlikten diğerine işe girip durdum.” Dedi. Achube onu baştan aşağı süzmüştü. Bilgin duruşu ve sert yapısına rağmen ağlayacak bir çocuk gibi bakıyordu hep. Duygusal bir adamdı ama sürekli ağır işlerde çalıştığı için bedeni taşlaşmıştı.
“Orduya neden girmedin?” Ramsy iç çekmişti. “Sevmiyorum. Birilerini öldürmeyi, zarar vermeyi hiçbir zaman sevmedim.” Dedi. Achube başıyla onu onaylayıp içkisini bitirmiş ve şişeden biraz daha doldurmuştu. Şarkıyı dinlemeye başlamıştı Ramsy. Achube onu daha dikkatli izliyordu.
Dalgınlığı çalan telefonla birden dağılmış ve ayağa fırlamıştı.
“Kim?” demişti Ramsy aynı gerginlikle. Achube çalan telefona dikmişti gözlerini.
“Yüzbaşı Dejan olmalı.” Dedi. Hemen birkaç adımda telefona varıp telefonu açmıştı.
“Achube!” diye bir ses yükselmişti. Yüzbaşı Dejan’ın sesiydi.
“Yüzbaşım?” demişti. Yüzbaşı Dejan olduğundan emin olmak istemişti.
“Bulunduğunuz yer güvenli mi?” dedi. Achube ona bakan Ramsy’e bakmıştı.
“Güvenli efendim.”
“Tamam iki gün sonra Dolin Pansiyonunda aynı odada görüşelim. O zamana kadar olduğunuz yerden ayrılmayın.” Demiş ve telefonu kapatmıştı. Ramsy ona dikkatle bakıyordu.
“Görüşme için aramış. İki gün sonra Dolin pansiyonunda olacağız.” Dedi. Ramsy başını sallayıp kadehi kafasına dikmişti.
“İşemem lazım.” Demiş ve alt katta ki banyoya gitmişti. Achube geri yerine dönüp üçüncü kadehini doldurmuştu.
Saat ilerlemiş radyo son şarkısı çalınıp kapandığında ikinci viski şişesi boş şekilde yanan şömine önünde parlıyordu. Ramsy elini başına dayamış kapanan radyonun yerini doldurmak ister gibi şarkı mırıldanıyordu. Achube ise olduğu yerde sızmış halde uyuyordu. Ramsy onu ayağıyla dürtüklemişti.
“Kalk üst kata git yat. Ben nöbet tutarım.” Demişti. Achube mırıldanıp başını kaldırmaya çabalamıştı.
“Olmaz. Sen karınca bile ezemiyorsun. Düşmana bizi teslim edersin.” Demişti yarım ağız. Ramsy ayağa kalkmak için koltuktan destek almıştı.
“Gidip yüzümü yıkayacağım. Sende çık yukarı uyu.” Demişti. Achube mırıldanıp onu başından savmak için elini sallamıştı. Ramsy mutfağa doğru girip lavaboyu açıp akan suya bakmaya başlamıştı. Birkaç defa yüzüne su çarpıp geri kapatınca arkasında birisini hissetmişti. Dönünce Achube’nin mutfak kapısında dikildiğini görmüştü.
“Yukarı!” demişti Ramsy eliyle karşıdaki merdivenleri gösterip. Achube başını uyuşukça sallayıp dönüp merdivenlere yürümüş ama ilk basamakta olduğu yerde çöküp kalmıştı.
“Viski değil bu…” demişti. Askerlerin çoğu alkol töleransı düşük yetişirdi. Orduda alkol kullanmak suç sayılacak kadar ciddi bir durumdu. Achube ise parlak bir öğrenciydi. Alkol kullanmaktan her zaman çekinmişti. Ayık olmak prensibiydi. Kurallarına ve üstlerine bağlı bir kişilikti.
“Kusacaksan söyle yaklaşmayayım.” Demişti Ramsy mutfak kapısında dikilerek. Achube başını elleri arasına almıştı.
“Kusamam ben. Sadece yukarı çıkıp uyuyacağım. Silah masada ve dolu. Emniyeti açık.” Demişti. Ramsy onun bir iki basamak tırmanışını seyrederken keyif almıştı. Dik başlı ve laf sokan Achube gitmiş yerine merdiven bile çıkamayan bir sarhoş gelmişti. Ramsy ayılmıştı çoktan. Oraya doğru yürüyüp iç çekmişti.
“Tırabzanlara tutun.” Demişti. Achube gülmeye başlamıştı. “Ne tırabzanı?” derken ahşap duvara sürtünüyordu. Sarhoş olduğu yetmiyor gibi şimdi önünü göremiyordu. Ramsy bir iki basamak çıkıp onun arkasında durup kolunu tutup tırabzanlara dokundurmuştu.
“Buralara. Yukarı çıkabilecek misin?” demişti. Achube başını sallayıp bir iki basamak daha tırmanıp öne doğru eğilmişti. Ramsy onun düşeceğinden emin olduğu için tam arkasında duruyordu.
“Gerçekten… Bu kadar uzun merdiven yapılır mı?” demişti Achube iki basamak ona yirmi basamak gibi geldiği için soluk soluğa kalmış gibi konuşuyordu. Ramsy onu sakince izlerken Achube öne doğru bir adım daha atmış ve gülerek bir iki basamak daha çıkmıştı. Koridora gelip son basamak bitince Ramsy onu bulduğu ilk odaya yönlendirmişti.
“Hayatında ilk defa mı içtin?” derken kapıdan içeri doğru sürünmesini izliyordu. Achube duvara doğru yaslanmıştı.
“İlk defa… yok… daha çok ilk defa…” ağzı dolu gibi konuşuyordu. Yatağı gördüğünde öne doğru adım atmış ama kapının oradaki çıkıntıyı fark etmeyince yüzü koyun yere yığılmıştı. Ramsy ona dehşet içinde bakmaya başlamıştı. Hareket etmediğini görünce hemen yanına doğru yürümüş ve ayağının ucuyla onu dürtmüştü. Tepki vermesini beklemiş ve eğilmişti.
“Öldün mü?” demişti. Achube başını kaldırıp ona bakınca burnundan akan kan her yerine bulaşmıştı. Ramsy onu bir hamlede çekip kaldırıp yatağa kadar taşıyıp oturtmuştu.
“Kafanı patlattın.” Demişti. Achube akan kanı elleri ile siliyordu.
“Vuruldum mu?” demişti. Ramsy gülmesini durdurup kenarda duran komodinden havlu alıp onun burnuna tutmasını söylemişti. Hemen biraz ıslak havlu ve bulduğu sargı beziyle geri dönmüştü. Achube olduğu yerde yatak başlığına yaslanmış kanayan burnuna rağmen orada sızmıştı. Ramsy onun uyuduğunu görmemişti. Hep gece nöbet tutar, öğlen kısacık uyku çekerdi. O sürece Ramsy nöbet tutup etrafa göz kulak oluyordu. Eğilip elindeki kanlı havluyu alıp yüzünü sildi. Kanı silerken patlayan kılcal damarı bastırsın diye sargı bezinde yaptığı ufak tamponu yerleştirmeye başlamıştı. 
“Yüzbaşım…” demişti Achube birden irkilerek. Ramsy hemen geri çekilmek istemiş ama Achube onun kolunu sıkıca tutmuştu.
“Hey, bırak da kolumu yatağa gir uyu.” Demişti. Achube onun kolunu bırakıp hemen yana doğru devrilmişti. Kirli postalları ve ceketi ile öylece yan yatıyordu. Ramsy kenarı doğru koymuştu elindeki havlu ve bezleri. Eğilip onun botlarını çömüş ve ceketini çıkarması için omzundan dürtmüştü.
“Ceketini ve kemerini çıkarıp yat.” Demişti. Achube doğrulup uyuşuk halde ceketi ile boğuşmaya başlamıştı. Ramsy uzanıp ceketini bir hamlede çekip almıştı.
“Kemer tokasını aç.” Demişti. Achube bunu söylerken ellerinden destek alarak dik duruyordu. Ramsy ona bir süre bakıp eğilip kemer tokasını çözüp kemeri çekip almış ve doğrulacağı sırada Achube ile burun buruna gelmişti. Achube ona bakıp gülümsemişti.
“Teşekkürler Ramsy.” Demişti. Ramsy öylece ona bakıp kalmıştı. Kanın paslı kokusunu ve içkinin karışık kokusunu alabiliyordu. Yutkunmuştu. Achube yarı aralık gözleri ile ona bakıyordu.
“O pirelerden birisi olma…” demişti Achube ona bakarken. Ramsy geri çekilmek istemişti ama bedeni öylece kalmıştı. “Ölen ve takılıp kalmış olan pirelerden birisi olma. Cesur ol. Sen çok iyi kalpli bir adamsın.” Demişti. Ramsy ona bakarken alnına alnını dayayan Achube yavaş yavaş nefes alıyordu.
“Yüzbaşı bana hep kendine cesur ol derdi. Sende cesur ol. O zaman sadece bir seyis olmadığını burada bir şeyler olduğunu görürler.” Demiş ve elini Ramsy’in başına koymuştu.  Ramsy bir an için istemsizce onu öpmüştü. Nedense bunu sadece o an için doğru mantıklı ve akıllıca bulmuştu. Achube ona tepki bile vermemişti. Sarhoş ve yarı uyanıktı. Ramsy geri çekildiğinde Achube birden gülmüştü.
“bu neydi? Bu kadar mı?” demiş ve onu ensesinden tutup geri çekmişti. Ramsy bunun doğru olup olmadığını bilmiyordu. Sadece bir anlık gelen bir his ve alkolün etkisiyle olduğunun farkında olacak kadar ayıktı. Achube onu kendine doğru çekip yatağa devrilmişti.  Ramsy elleriyle onun üstüne düşmemek için yatağa sıkıca bastırmıştı. Achube başı yatağa değer değmen gözleri kapanmıştı. O anda sızıp kalması Ramsy için iyi bir şeydi. Üzerinden çekilip onu yan döndürmüştü. Kendi kanında boğulacak diye çevirirken baya uğraşmıştı. Ağır ve bir ölü gibiydi. Üstüne örtüyü atıp hemen aşağı inmişti. Öylece banyoya girip kendine bakıp kalmıştı. Achube’nin yüzündeki ve dudaklarındaki kan şimdi onun yüzünde ve dudağındaydı. Kendine bakıp kalmıştı.
“Bunu neden yaptım ki ben?” demişti. Suyu açıp ellerini yıkamıştı hemen. O an için kabarmış olan erkekliğini nasıl sakinleştireceğine konsantre olmuştu. Achube onun tercih edeceği birisi olmamalıydı. Onun sarhoşluğundan faydalanmak istememişti. Bunu yapmaya çekinmez ve ona birçok lafını yuttururdu ama ona karşı bir saygısı oluşmuştu. Birden bütün konsantrasyonu dağılmıştı. Milos’u düşünmek istediği o anda Achube’nin aptal sırıtışı belirmişti gözünde. Yüzünde kan izleri ile gülümseyişi ile irkilmiş ve elini penisinden çekmişti birden.  Oldukça hızlı şekilde kendini rahatlatmış olduğuna sevinemiyordu. Achube’nin suratındaki o ifadenin onu tatmin etmiş olmasından rahatsız olmuştu. Artık gece nöbetini daha ayık bir kafayla tutabilirdi. Düşünmekten nefret ederdi ve şimdi gecenin sessizliğinde bu tuhaf olayı düşünmeye mahkum edilmişti.  Onu öptüğünü Achube hatırlarsa kötü olacağını biliyordu. Sadece bir hayal gördüğünü söylemeyi planlayıp kafasında çeşitli senaryolar ile gün ışığını karşılamıştı.

Gün doğarken şömine sönmeye başlamış ve Ramsy uzandığı koltukta çatlamış tavanı izliyordu. Merdivenlerin gıcırtısı ile doğrulmuştu. Achube yüzünü ekşiterek mutfağa doğru geçerken onunla göz göze gelince gülümsemişti.
“Dün ne oldu bana?” demişti. Ramsy onun mutfağa girmesini bekleyip ayağa kalkmıştı.
“İçip sarhoş oldun. Sonra da ayağın takılıp yere düştün. Ağzın yüzün hep kan olunca burnuna bir tıpa takıp aşağı indim bende.” Dedi. Achube bir bardak suyu hızlıca içip elini alnına koyup tezgaha yaslanmıştı.
“Baya sert vurmuşum, şişmiş mi?” demişti. Ramsy ona bakıp hemen başını pencereye çevirmişti.
“Biraz morluk var. Onun dışında bir şey olmaz. Taş kafalısın sen.” Demişti. Achube gülüp sandalye çekip oturmuştu. Dirseklerini masaya dayayıp başını elleri arasına almıştı. Ramsy ona bir süre bakıp kapıya doğru yönelmişti.
“Nereye?” demişti Achube.
“Kümese bakacağım. Yumurta varsa alıyım. Haşlayıp yeriz.” Demiş ve çıkmıştı. Kümese doğru yürürken aklına dün gece gelmişti. Kafasından dün geceyi çıkartmak için kümese dalıp kuluçkaya yatmış tavukları kaldırıp üç dört yumurta bulmuştu. Ceplerine yumurtaları koyup geri çıkınca dışarı çıkmış etrafa bakan Achube’yi görmüştü.  Neden dışarı çıktığını soracakken Achube ona doğru yürümeye başlamıştı. Alnındaki morluk ve sarhoşluğun verdiği yüz ifadesi ile oldukça komik gözüküyordu.
“Ramsy, balta neredeydi?” demişti. Ramsy elindeki yumurtalarla dikilmiş ona bakıyordu.
“Baltayı ne yapacaksın?”
“Odun kıracağım. Kar akşam artacak gibi.”
“Bırak sen ben yaparım. Al bunları haşla.” Demiş ev yumurtaları ona doğru uzatmıştı. Achube onun uzattığı yumurtaları avucunda tutarken etrafa bakınmıştı.
“Biraz fazla sessiz değil mi bu sabah?” her sabah olduğu gibiydi Ramsy için aslında ne sessiz ne ses çoktu.
“Kafanı vurunca kulaklarında duymaz olmuş. Aynı işte.” Demiş ve onu başından kovalamıştı. Achube yavaş yavaş içeri doğru girerken bir araba sesi ile irkilmişti. Araç hızla toprak yolu tozutarak çiftliğe doğru geliyordu. Eli istemsizce beline gitmişti ama silahı orada değildi. Ramsy yaklaşan aracın hala onları göremeyeceğini biliyordu. Hızla içeri doğru koşmuş ve Achube’yi de kolundan çekip kapıyı kapatmıştı.
“Birisi geleceğini haber vermiş miydi?” dedi. Achube tedirgin halde başını sallamıştı. Ramsy silahı koyduğu yere doğru koşmuştu.
“Kilere saklanabiliriz.” Demişti. Achube ona bakıp kilerin yerinin bilmediğini söylemişti. Ramsy hemen mutfak ve salon arasında kalan boşluğa dönüp onu da peşinden çekmişti. Yere doğru inen merdivenler bu evlerde klasikti. Yerde bulunan kapağı kaldırıp içeri doğru inen merdivenleri göstermişti. İçeri girip kapağı geri çektiklerinde dış kapı hızla vurularak açılmış ve postalların döşemelerde çıkardığı ses yankılanmaya başlamıştı.
“Odalara bakın!” demişti sert bir erkek sesi. Achube döşemelerin aralığından bir şey görmeyi umarak ileri doğru adım atınca bir boşluk hissetmişti. Sürekli yürürken var olan gıcırtıyı anımsamıştı. “Boşluk var!” diye fısıldayıp arkaya döndüğünde dikkatle ona bakan Ramsy’in yüzündeki o dehşet verici ifadeyi görmüştü. Gözleri korku ile açılmış, şakaklarından ter akıyordu. Yutkunamamış, adem elması gırtlağında hareketsizce takılıp kalmıştı. Achube ona ne olduğunu anlamak için bir iki adım atıp dibine gelmişti.
“Ne oldu?” diye eğilip fısıldadığında Ramsy onun bu duruma güleceğini bildiği için konuşmadan merdivene oturmayı tercih etmişti. Alaycı ve kırıcı Achube ile yüz yüze kalkmaktansa orada dehşete kapılmış halde kalmayı tercih ederdi. Kan basıncı yükseldikçe kulaklarında kalp atışını duyuyordu. Achube yukarıdaki ayak seslerini dinlemeye odaklanmıştı.
“Çıkamam gerek.” Demişti Ramsy ayağa kalkıp merdivenlere yönelirken. Achube birden onun üzerine doğru atılıp elini ağzına basıp geriye doğru çekmişti. Sırt üstü yere düştükleri sırada hareket etmemesi için Achube onu sıkıca sarmıştı. Çuval dolusu tahıl sessiz düşüşlerini sağlamıştı. Ramsy ağzına bastıran elin şokunu atamadan kendini yerde bulmuştu.
“Burada sadece banyo var!” demişti yukarıdan bir ses. Ardından birisi ile konuşmaya başlamıştı.
“Kıpırdama…” diye fısıldamıştı Achube onun kulağına. Ramsy üzerine doğru çökecekmiş gibi duran bu dar kilerde boğulduğunu hissediyordu. Achube elini onun ağzından çekip bırakmıştı.
“Bir manga adam var… çıkarsak öldürürler bizi. Kurtulamayız. Altı mermi var tabancada.” Demişti. Ramsy onun sesini duyuyordu. Achube tam arkasında oturur konuma gelmek için yavaş yavaş kımıldanıyordu. Yukarıda ayak sesleri devam ederken hemen kapağın üstünde birileri konuşuyordu.
“Sahibi nerede bu evin?”
“Yakınlarda olmalı. Ev yeni kullanılmış gibi.” Demişti bir diğeri. Konuşmalarına üçüncü biride eklenmişti. Ramsy sırtını Achube’nin göğsüne doğru dayamıştı. Dar alanlardan hep korkardı. Ölecekmiş gibi hissederdi.
“Sorun yok…” demişti Achube çenesini onun başına dayayıp. “Bende karanlıktan korkuyorum.” Diye fısıldadığında Ramsy öylece kalmıştı. Achube gülümseyerek yukardaki sesleri dinlerken fısıltı ile konuşuyordu. Ramsy onun sakin kalmaya çalıştığını o zaman fark etmişti. Kiler fazlasıyla karanlıktı ama Achube bunun üstesinden gelmek için uğraşıyordu.
Uzanıp cebinden ufak çakmağını çıkarmıştı. Kapak cılız ışığın dışarı sızmasını engelleyecek kadar kalındı. Bir iki denemeden sonra çakmak yanmıştı.
“Karanlıktan değil, dar olması beni korkutuyor…” demişti Ramsy yaktığı çakmağı ile doğru uzatırken fısıltıyla. Achube yanan çakmağın ateşine bakmaya başlamıştı. Gazı az ve eski bir çakmaktı çok fazla dayanmayacaktı cılız turuncu ateşi. Achube çakmağın ateşine bakarken dudakları iyice yukarı doğru kıvrılmış ve ellerini Ramsy’in kollarının üzerine doğru atmıştı. Sessizlik yukarıdan yankılanan ayak sesleri ile bölünüyordu sık sık. Evin her yerini arıyorlardı belli ki. Eşyaların düştüğünü, sağa sola çekildiğini kapıların açılıp dolapların yerle bir edildiğini duyuyorlardı. Çakmak artık sönmeye başlamıştı.  Son ışıltısını verince tekrar karanlık başlamıştı. Achube öylece ışığın ardında kalan karanlığa gözleri dikili kalmıştı.
“Sigaranı yakamayacaksın…” demişti Achube fısıltıyla. Ramsy omuz silkmişti.
“Yeniden doldururum.” Demişti. Sesler artık azalmıştı. Aracın çalıştırılma sesini duyana kadar öylece kalmışlardı.
“Gidiyorlar.” Demişti Achube çenesini Ramsy’in başından çekip. Ramsy başını sallayarak onu onaylamıştı. Sakinleşmiş ve onunla orada oturduğu sürenin nasıl geçtiğini anlamamıştı.
“Önden ben çıkacağım. Etrafa bakayım.” Demiş ve doğrulmuştu. Achube onun kolunu yakalayıp eline silahı vermişti.
“Gördüğünde tereddüt etme.” Demişti. Ramsy başını sallayıp yavaş yavaş merdivenleri çıkıp ağır kapağı tek hamlede kaldırıp açmıştı. İlerleyince evin altını üstüne getirdiklerini görmüştü. Achube onun arkasından geliyordu. Mutfaktaki porselenlerin hepsi yerde paramparçaydı. İçki dolabı talan edilmiş ve koltuklar ters çevrilmişti. Ramsy silahı beline doğru koymuştu.
“Nasıl burada olduğumuzu düşündüler ki?” demişti. Achube kaşlarını çatmış etrafa bakıyordu.
“Bilmiyorum. Telefondan olabilir.” Demişti. Ramsy kırılmış kapıya bakıp kalmıştı.
“Burada kalmak güvenli olmayacak. Başka bir yere gitsek…”
“Aksine!” diye lafını kesmişti Achube. “Aksine burada kalmak daha güvenli. Sonuçta onlar burayı aradı ve bulamadılar. Tekrar gelmezler. Güven bana.” Demişti. Ramsy derin bir iç çekmişti.
“Haklı olsan bile kapı kırık. Onarmamız gerekecek. Ve tüm bu dağınıklık.” Dedi. Achube gülümseyip devrilmiş vitrini ucundan tutup kaldırmaya başlamıştı.
“Bugün hallederiz. Sen kapıyı hallet ben bu dağınıklığı. Sonra bir şeyler yer keşif için etrafa bakarız.” Demişti. Ramsy dışarı doğru yürürken durup arkasına bakmıştı. Achube etrafta devrilmiş olan mobilyaları kaldırırken fazlasıyla sakindi.
“Korktuğumu nasıl anladın?” demişti. Achube durup ona bakıp ellerini beline koymuştu.
“Andrjez’e çok benziyorsun. Milos’un seni neden seçmiş olduğunu anladım. O da korkunca ya da gerilip rahatsız olduğunu hissettiği ortamdan kaçıp gitmek ister. Tehlikeyi düşünmez. Bir an önce oradan uzaklaşırsa sorunun çözüleceğine inanır. Yüzbaşı Dejan kardeşinin bu huyu yüzünden bu organizasyonda olmamasını istemişti. Sende onun gibisin. Sadece onun kadar duyguların dışarıya dönük değil. Hırçın değilsin.” Dedi. Ramsy gülümsemişti.
“Andrjez Dejan… Milos’un hayatında onun bir kopyası olarak kalacağımı sanırken şimdi herkes için onun bir kopyası olarak görülüyorum.” Sesinde buruk bir ton vardı. Achube ona bakıp gülümsemişti.
“Pek sayılmaz. Ondan daha iyi yanların var. Yani seni Ramsy yapan yanların.” Dedi. Ramsy ona bakınca Achube göz devirdi. “Andrjez bencildir. Sevdiği şeyler onun olsun ister. Bunun için savaşır ve karşıdakinin kim olduğuna bakmaz. O hedefindeki şeyi almak için elinden geleni yapacak kadar gözü karadır. Bu hep onu pervasız yapıyor. Ramsy ise etrafındaki insanların duygularına, hareketlerine dikkat ediyor. Gözlemliyor. Kim olduğu önemli değil. Ne olduğuna bakıyor. Andrjez kadar ruhsuzda değilsin. O asla çakmağını orada benim için harcamazdı. Ya da başkası için. Ya da yanındakilerin hayatını tehlikeye atmamak için orada saatlerce korkusu ile savaşmazdı.” Demiş ve gülümsemişti. “Ramsy aslında ona benzemiyorsun. Ondan bambaşkasın. Sen insan olduğu için birilerine değer verirken o sevdiği için değer veriyor. En büyük ve önemli farkınız bu.” Demişti. Ramsy bir an için gülümsemişti. Achube’ye bakıp umut dolu bir ifade belirmişti yüzünde. “Yine de şımarma ve kapıyı tamir et. Akşam kar yağacak. Kıçımız donmasın.” Demiş ve mobilyaları kaldırmaya devam etmişti. Achube onunla karşılaştığı ilk anda Ramsy’in aslında hiç Andrjez’e benzemediğini anlamıştı. İnsan öldürmek bir yana bir atı bile kırbaçlamak yerine tımarlayarak eğiten bir adamdı. Dejan ailesindekiler ise atı kırbaçlar gerekirse tımarlardı. Yüzbaşının huylarının çoğunun Andrjez’de de olduğunu biliyordu Achube. O yüzden Ramsy’de bunların çoğunu görmemişti. İri cüsseli, sert ifadeli ev yüzü sürekli asık bir adam olmasına rağmen gülümserken samimi duruyordu. Ve ne olduğunu, ne hissettiğini saklamak yerine bunu hep dışarı vurmak istiyordu. Çevresindekilerin incinmesinden ve incitilmekten o kadar korkuyordu ki sessizlik savunması olmuştu hep. Achube onun içinde fırtınalar kopan bir adam olmasına rağmen az konuşup ifadesiz duruşuna şaşırıyordu hep. Aşağıda onun dışarı çıkıp ölmesinden o kadar korkmuştu ki onu çekip almış ve sarılıp kaçmasına engel olmak için kendi korkusunu unutmuştu. Dün gece olan şeyi  çok iyi hatırlıyordu. Ramsy’in onu odaya kadar götürdüğünü, düşüp kafasını yardığında onunla ilgilendiğini hatırlıyordu. Ve ona teşekkür etmek isterken istemsizce onu öptüğünü de… istemsizce miydi? Bu soruyu gece de kendine çok sormuştu. Belki de sadece istemişti o an için. Aşağıda kaldıkları sürede düşünmeye vakti olmuştu. Ramsy gibi bir insan bu dünyaya çok fazlaydı.
Düşüncelere dalmış halde koltuğu kaldırırken bir sesle sıçramıştı. Kapıya ek tahta çakan Ramsy birden çekici yere atıp parmağını ağzına götürmüş ve bir küfür savurmuştu. 
“İyi misin?” demişti Achube onun yanına doğru yürürken. Ramsy çekici hızla vurduğu parmağını ağzından çıkarıp sallamıştı.
“Dikkat etmen lazım. Kendini yaralama. Olmazsa arkasına bir şeyler koyar soğuk havanın içeri girmesini engelleriz.” Demiş ve elini uzatıp ona bakmıştı. “Ver bakıyım.” Demişti. Ramsy elini ona doğru uzatmıştı. İşaret parmağına indirdiği darbe ile hemen parmağı kan toplamıştı. Achube parmağa bakıp bir süre öyle durmuştu.
“Biliyor musun hiçbir zaman asker olmak istemedim. Aslında bu hayatta ne istediğimi bilecek kadar bana seçim hakkı verilseydi şu an burada bu halde olmak istemezdim. Ölü sanılan kaçak bir direnişçi…” Ramsy ona bakıyordu. Achube onun elini yavaşça bırakmıştı.
“Yaşamak için insanlar sürekli bir sebep arıyor. Bir şeyleri değiştirmek, birini sevmek, birinden nefret etmek… sürekli sebep arıyor. Sende bunu kendine bir sebep gibi düşünmelisin.” Ramsy bunu söylerken bir bilge gibi konuşuyordu. Achube ona bakıp gülümsemişti.
“Yaşamak için sebebim var. Yüzbaşı Dejan ve diğerleri bana çok güveniyor. Onları yüz üstü bırakamam.” Demişti. Ramsy ona bakıp kalmıştı. “Senide bırakmam. Merak etme ben iyi eğitilmiş bir askerim.” Dedi. Ramsy gülmüştü. “Evet, az önce dışarı çıkma bizi öldürürler diyordun.” Dedi. Achube ona bakıp omzuna elini koymuştu.
“Bak Ramsy bazen işler istediğimiz gibi gitmiyor.  Ben tanrı değilim. On ikiden fazla adamla tek başıma altı kurşunla başa çıkamazdım.” Demişti. Ramsy ona bakıp kalmıştı. Bir an için sözcükleri toparlayamamıştı. Sonrasında derin bir nefes almıştı. Çekici elinden alıp geri kapıya dönmüştü.
“Gün bitmeden burayı yaşanılabilir yapalım.” Demişti. İşlerin yoğunluğuna rağmen gün bitmeye yakın kapıyı ve kırılan pencereleri onarmayı başarmışlardı. Ramsy yorgunca koltuğa kendini bırakıp derin bir nefes almıştı.
“Resmen omuzlarım ve boynumda bin tonluk bir ağırlık var.” Dedi. Achube onun yanına oturup başını geriye doğru atmıştı.
“Çivi çakmaktan ellerim ağrımış. Yiyecek bir şeyler olsaydı iyi olurdu.” Dedi. Achube halsizce başını ona doğru çevirmişti.
“Bir şey hazırlayacak halim yok. Yiyecek halimde kalmadı. Sadece şurada uyumak istiyorum.” Dedi. Gözlerini kapatmıştı. Achube dönüp ona bakmıştı. Yorgunluktan en yemek yiyecek hali vardı ne de hazırlayacak. Ramsy gibi sadece uyumak istiyordu. Ayaklarını sehpaya uzatıp kenarı doğru iteklediği örtüyü kem kendi üstüne hemde Ramsy’in üstüne çekmişti.
Achube belki de ilk defa kafasının üstündeki camın aslında hiçbir zaman olmadığını anlamıştı. Yanında yorgunluktan sızmış ve uyuyan Ramsy onun hayatında olamadığı ve asla kabul edemeyeceği bir insandı. Kurulu olan hayat tabularındaki yıkılmanın sonucunda ortaya çıkacağını kim bilebilir ki?





.....................

Merhaba sevgili okurlar bu bölümün neredeyse %90'ı Ceku_Balım tarafından yazılmış ve düzenlenmiştir. Lütfen ona teşekkür etmeyi unutmayın. 
        Creative_miss

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kayıp Masallar 1 (Beyaz Gelincik ve Kara Kurt Masalı)

Kayıp Masallar 3 (34. Bölüm)

Kayıp Masallar 3 (23. bölüm)