Kayıp Masallar 3 (21. Bölüm)
Sakın Ölme
“Karanlıktan neden korkuyorsun?”
“Göremediğim şeyler olması beni hep rahatsız etti.”
“Tanrı da mı seni rahatsız ediyor?”
“Sanırım evet.”
“Ona hiç dua etmez misin?”
“Hayır Yüzbaşım. Ben inançlı birisi değilim.”
“Karanlıktan korkan insanlar tanrıya dua eder. Sen ise karanlıktan korktuğun
için tanrıya dua etmiyorsun. Tuhafsın.”
“Babamda hep aynı şeyi derdi yüzbaşım.”
“İleri görüşlü bir adam değilmiş. Cesur ol Achube. Eğer korkarsan korkuların
seni ele geçirir. O zaman gerçek karanlığı görürsün.”
Achube uyandığında Ramsy çoktan kalkmıştı. Pişirilmiş et kokusu eve yayılmış
durumdaydı.
“Daha önce de yemek yapar mıydın?” mutfağa girerken konuşmaya başlamıştı
Achube. Ramsy başını sallayıp hızla sebze doğramaya devam etti. Achube onu
izliyordu.
“Silah kullanmayı nerede öğrendin?” demişti. Kaynayan su sesinden sıkılmış ve
konuşmak istiyordu.
“Domuzları vurması gerekiyordu birisinin. Sürekli tarlaları mahvediyordu. O
zaman öğrendim.”
“Tuhaf, canlıları öldüremezsin sanıyordum.”
“Onları vurmadım. Onları vurmamak için nişan almayı öğrendim.”
“Beynin tuhaf çalışıyor.” Tekrar sessizlik başlamıştı. Achube kırılmış ve
kapatılmış pencereden sızan gün ışığının yere düşen yansımaya bakıyordu. Achube
oraya bakarken dalmıştı. Ramsy ona dönüp bakmaya başlamıştı.
“Buradan ayrılmamız gerek.” Demişti Ramsy ona doğru dönüp.
“Mümkün değil. Buradan daha güvenli…”
“Var!” Ramsy bunu söyleyince Achube ona bakıp kalmıştı.
“Sabah bir telefon geldi. Bayan Lows diye birisi hamileymiş ve pansiyondan onu
alıp güvenli yere götürmen isteniliyor.” Dedi. Achube ona bakıp kalmıştı.
“Emma Orgraf Lows. Doğumu yaklaştı demek ki. Koordinat verdiler mi?”
“Pansiyondan onu kaçırıp ondaki haritayla gidecekmişsin. Yüzbaşın bunları
söyledi. Görev riske girerse, iki kurşun kullan dedi. Birisi senin diğeri
kadının başına isabet edecek şekilde.” Achube bunu duyduğunda ona bakıp kalmıştı.
Hazırlanan masaya doğru çevirmişti gözlerini.
“Başarısız olmam. Hiç olmadım.” Ramsy yaptığı salatayı masaya koymuştu. Geri
dönüp haşlanmış eti tencereden alıp doğramak için tahtaya koymuştu. Hızla eti
dilimlerken konuşmuyordu. Achube ona bakıp kalmıştı.
“Telefonun çaldığını duymadım. Neden beni uyandırmak yerine açtın?” Ramsy ona
omzu üzerinden kısacık bir bakış atmıştı.
“Duymadın ve ben çoktan açmıştım. Askersin sen sonuçta. Görevin bu. O yüzden
iyi yemeli ve akşama kadar dinlenmelisin. Gün doğunca orada olmanı istiyorlar.”
Demişti. Achube derin bir nefes almıştı.
“Anladım. Bunları duymanı istemezdim. Ama başarılı olacağım. Seninle burada
buluşur güvenli bölgeye geçeriz.” Dedi. Ramsy dilimlediği eti tabağa koyup
masaya koymuştu.
“Yemeğini ye. Kırılmamış tek içki bu!” demiş ve kırmızı şarap olan yarım şişeyi
masaya koymuştu. Achube onun özenle hazırladığı masaya bakıp bir süre öylece
oturup kalmıştı.
“Son yemeğimmiş gibi davranıyorsun.”
“Sayılır.”
“Ne demek sayılır?” Achube bunu
söyleyince Ramsy bir kağıt çıkarmıştı cebinden. Bozuk el yazısı ile yazılı
olanları okumaya başladı.
“Girişte iki kamyonet, holde 10, dördüncü katta 4, odada 2… silahlı adam
olacak. Çoğu özel kuvvetlerden. Bayan Lows’u korumak için yerleştirilmiş
kişiler.” Dedi. Sandalyeyi çekip oturup ona çevirmişti yüzünü. “Altı mermin
var. Dün buraya on iki adam geldi. Ve savaşamayız dedin. İki kişiydik. Şimdi
orada on altı eğitimli asker olacak. Silahları dolu ve tetikte… Son yemeğin.
Keyfini çıkarmalısın.” Demişti. Achube ona bakıp kalmıştı. Ne diyeceğini
bilemiyordu.
“Ramsy, geri döneceğim. Söz veriyorum.” Demişti Achube onun elinin üstüne elini
koyup.
“Ben bunun için eğitildim ve bunun için güçlendirildim.” Ramsy ona bakıyordu.
“Nasıl bir insan on altı eli silahlı birisi ile dövüşebilir ki? Tanrı mısın
sen?” dedi. Achube başını iki yana sallamıştı.
“Değilim. Ama ona yakın olan bir şeye sahibim. Bunun için endişelenme. Bu yemek
son yemeğim değil ama bana hazırladığın en güzel ilk sofra.” Demişti. Ramsy ona
bakıyordu. Achube elini çekip hemen yemeye koyulmuştu. Hızla yerken tek kelime
etmemiş ve bir kadeh şarap içmişti. Doymuş karnı ile geriye yaslanıp
gülümsemişti.
“Çok güzel olmuş. Gerçek yemek budur.” Demiş ve tabağına dokunmamış Ramsy’e
bakmıştı. Yüzü asık ve kaşları çatıktı.
“Şu ifadeni değiştir. Madem son yemeğim ve son hayatta olduğum gün o zaman bana
iyi davranmalısın. Yüzün asık durarak canımı sıkıyorsun. Çirkin domuz gibi
homurdanma.” Demiş ve sandalyesine ayağıyla vurmuştu. Ramsy ona bakıp geri
masaya dönmüştü.
“Boynundaki kolyeye mi güveniyorsun?” demişti. Achube birden ona bakıp
kalmıştı. Boynunda asılı olan kızıl kristali görmüş olması imkansız diye
düşünmüştü.
“Milos o taşların insanlara neler yaptığını söylemişti. Onları birer canavara
çevirip ölümlerine sebep oluyormuş.” Dedi. Achube’nin eli boynuna gitmişti.
“Kristali kullanmayı bilmeyen için bu durum. Ben bunun için eğitildim.” Dedi.
Ramsy’e bakıp gülümsemişti.
“Benim gerçekte ne kadar güçlü olabileceğimi bilmiyorsun değil mi? Sıska
durabilirim, sadece sırık gibi kalabilirim yanında ama benim gücümde bu. Sessiz
ve hızlıyım.” Dedi. Ramsy ona bakıyordu. Anlamaya çabalar gibi onu baştan aşağı
süzüyordu. Achube ise gülümseyip geriye yaslanmıştı.
“Ölümsüz değilim ama ölmemek için çok sebebim var. On altı adam beni haşlayamaz.
Daha fazlası ile karşılaştım ben. Ve sadece ufak izlerle kurtuldum.” Demişti.
Ramsy ona bakıyordu. “Ama o adamlardan korktun.” Dedi. Achube başını
sallamıştı.
“Ben kurtulurum ama seni koruyamam diye korktum çünkü. Bazen işler istediğim
gibi gidemeyebiliyor.” Dedi. Ramsy ona dikkatle bakmıştı.
“Ateş edebiliyorum. En azından diğer çiftlikteki av tüfeğini alıp gelebilirim
ve sana destek olurum.” Demişti. Achube ona bakıp dağılmış saçlarına elini
sokup onları düzeltmeye başlamıştı. Bana gerçekten yardım etmek ister misin?”
demişti. Ramsy ona bakıyordu.
“Buraya dönene kadar erzak ayarlamalısın. Ve benzin çekmelisin arkadaki o eski
hurda kamyondan. Yola çıkmak için hazırlık yapman gerekiyor. Savaş alanı senin
olman gereken yer değil.” Dedi. Onu ikna etmek istiyordu. Çünkü olacaklardan o
da emin değildi. On altı adamla mücadele etmek mi? Son şansı olan o kolyedeki
kristal onu öldürebilirdi. Bu gerçeği yansıtmayıp güçlü görünmek için alaycı
tavır takınmıştı.
“Tamam, yukarıda sıcak su var. Gidip yıkan. Bende aracı ve eşyaları hazırlamaya
başlayacağım. Erzak ve birkaç şey. Bir de burada silah bırakma, eski av
tüfeğini de al.” Demişti. Mutfaktan çıktığında Achube sayılar yazılı olan
kağıda bakıp kalmıştı. Bir süre sonra yukarı çıkıp sıcak su olan banyoya girmişti.
Günler sonra yıkanmak iyi gelmişti. Dışarı çıktığında saçlarından sızan sular
ahşap zemini ıslatmaya başlamıştı. Öylece yatağa oturup dağılmış eşyalara
bakmaya başlamıştı.
“Ya başarısız olursa deneyler?”
“O zaman ölürsün.”
“Başka yolu yok mu?”
“Sadece dirençli olanlar kalabiliyor. Yaşamak için kendine bir sebep bulursan
ölmezsin.”
“Yaşamak için bir sebep…” bunu mırıldanıp olduğu yerde boynunda sallanan kızıl
renkteki kristale bakıp kalmıştı. Milos ona deneylere girerken ölme ihtimalini
anlatmış ve direnirse bunun sadece kendine bir sebep bulursa olacağını
söylemişti.
“Çok yakıcı bir ısı olacak bedeninde. O anda bütün kasların bu enerji ile
kavrulacak. Bedenini ne kadar rahat bırakıp arzularının yerini sebeplerin
alırsa o kadar kolay kontrol edebilirsin. Yaşamak iste önce.” Milos’un sesi
beyninde yankılanmıştı.
“Başaramazsam nasıl öleceğim? Kullandığım gün nasıl öleceğim?”
“Önce bütün damarların patlamaya başlayacak ve sonra kalbin çatlayacak. Vücudun
içten içe yanarken acı çekeceksin…”
“Bu acıyı hafifletmenin bir yolu olur mu?”
“Yok… Sadece kalbin patladığı anda hissizleşeceksin.”
“Diğer deneklerde bu mu oldu?”
“Sayılır, çoğu ilk etkileşimde şoka girerek öldü. Hiç bu kadar uzun dayanan
olmamıştı.”
“Peki sen nasıl dayanıyorsun?”
“Dayanamıyorum. Sadece geriye doğru sayıyorum. O an başladığında kendini
öldüremezsin ama sadece sayabilirsin.” Düşünceler ve sesler içinde öylece
kalmıştı. Oturduğu yerde sallanan kristale bakıp kalmıştı.
“Achube!” Ramsy’in sesiyle irkilmişti. Başını kaldırıp ona bakmıştı. Ramsy onun
ağladığını o an fark etmişti. Dolmuş gözlerinden akan yaşlar saçlarından akan
sulara karışıyordu.
“İyi… İyi misin?” demişti. Achube hemen gözlerini elleri ile silmişti. Başını
sallayıp ayağa kalkmıştı. Ramsy kapının orada ona bakıp kalmıştı. Elindeki
temiz kıyafetleri ona doğru uzatmıştı.
“Bedeni uyar diye getirdim.” Demişti. Achube ona doğru yürüyüp gülümsemişti.
Bir süre ona ve kıyafetlere bakmıştı.
“Ölürsem burada kalmamalısın.” Demişti. Ramsy tepki bile vermiyordu. O
kristallerin ne yapabileceğini Milos ona bir defasında anlatmıştı. Bir insanın
buna direnmesine imkan yoktu.
“Ölmezsin…” demişti. Achube boynundaki taşı avucunda sıkıca tutmuştu.
“Kuzey sınırına gitmelisin. Orada direnişçi kampı var. Sınır hattı boyunca
ilerlersin. Ve büyük göl…”
“Geri döndüğünde gideriz. Üstünü giyinip aşağı in.” Demiş ve arkasını
döndüğünde Achube elindeki kıyafetleri bırakıp onu kolundan yakalamıştı. Zaman
insan için görecelidir. İsterse günler saat olur isterse saatler günler olurdu.
İkisi için var olan şey ise burada kaldıkları süre içinde kimsenin onlara
veremediği şeyi keşfetmiş olmalarıydı. Achube onu bu kadar umursayan, dikkatle
izleyen kimseye sahip olmamıştı. Ramsy ise hiç kimse tarafından bu kadar çok
korunup kollanmamıştı. Duygular insanın iç güdüsüdür. Ve insan güdüleri ile
elbet sonunda yüzleşmek zorunda kalacaktı. Onları kontrol edip bastırmak sadece
göreceli olan zamanı uzatacaktı. Ramsy ve Achube reddetmedikleri bu çekimi
kabul etmeye hazır hissediyordu o sabah. Belki de ilk ve son olacak bu duygunun
yaşanmasını arzu etmişlerdi.
“Seni bilerek öptüm. Sarhoş olsam da bunu bilerek yaptım… pişman olmaktan
korktuğum için hatırlamıyor gibi yaptım.” Ramsy onu duyunca olduğu yerde
kalmıştı.
“Pişman olmakta istemiyorum.” Demişti Achube onun elini yavaşça bıraktığında.
Ramsy ona döndüğünde gülümsediğini görmüştü. Öylece ona bakıp kalmıştı.
“Geri dönmen lazım.” Demişti. Achube kıvrılan dudaklarına ulaşan göz yaşlarını
hissediyordu.
“Bana bir sebep ver.” Ramsy bunu duyduğunda ona doğru bir adım atmıştı.
“Sana ihtiyacım var.” Achube bunu duyunca ona bakıp kalmıştı. Ramsy eğilip onun
dudaklarını tıpkı o nazik öpücükte hissettiği duygular ile öpmüştü. Nemli ve
göz yaşları ile ıslanmış dudaklarda tatlı ile tuzlu karışımı bir tat vardı. Bir
kez daha o tadı almak istemişti. İkinci defa onu öptüğünde kendine doğru
çekmişti.
“Geri döneceğim…” demişti Achube onun burnuna burnunu dokundurup gülümseyerek.
Ramsy ona bakıyordu. Achube onun yüzünü elleri arasına almıştı. “Ben gelene
kadar hayatta kalmalısın.” Dedi. Ramsy başını sallayıp gözlerini kapamıştı.
“Bunu yapacağım.” Dedi. Achube ona bakıp nazikçe dudağının kenarına doğru kendi
dudaklarını dayamıştı. “Fazla sıcaksın Ramsy!” dedi. Belindeki havlunun dışında
bedende başka hiçbir şey yoktu. Ramsy onun dişlerini dudaklarında hissetmişti.
“Bunun için üzgünüm. Sadece…”
“Hoşuma gitti.” Demişti Achube onu susturup bedenini ona doğru yaslayıp
dudaklarını şakaklarına doğru kaydırıp kulağına doğru yakınlaştırmıştı. “Nazik
olmayacağım.” Demişti. Ramsy belinden kalçasına doğru inen eli hissetmişti.
Bedeni irkilmiş ve sırtındaki o soğukluk bacaklarında karıncalandırmaya sebep
olmuştu.
“Sende bana nazik davranmaya çalışma.” Achube bunu söyleyip onu duvara doğru
iteklemişti. Ramsy sırtı duvara dayandığında Achube’nin onla birlikte olmak
istediğinden emindi. Achube onun erekte olmuş penisini hissetmişti. Kendisi bu
konuda çok başarılı değildi. Erkete olması her zaman sorun olmuştu. Ramsy’in
dudakları dolgun ve sertti. Tıraş edilmekten tahriş olmuş yanakları pürüzlüydü.
Nefesi ise olmadığı kadar sıcaktı. Ramsy’in elinin havlunun altında olduğunu
hissedince irkilip alnını onun dudaklarına doğru dayayıp aşağıya bakmıştı.
Belini sıkıca kavrayan el ondan uzaklaşmasına engel oluyordu. Erkekliğini saran
ve hareket eden elle beraber alt dudağını ısırmıştı. Ramsy onun belinden elini
çekip çenesini tutup başını kaldırmıştı.
“Bu ilk seferin olduğu için sana öncelik tanıyacağım. Ama sadece bu sefer
için.” Demişti. Achube ona bakıp uyarılmanın verdiği etkiyle nefesi kesilmişti.
“Gerek yok. Yaptığın şeye devam et yeter.” Demişti. Ramsy gülümseyip onu öpmüş
ve kendine doğru tekrar belinden çekmişti. Milos’un zarif yapısına göre Achube
daha dayanıklı bir bedene sahipti. Kaslarının derisinin altında kasılması ve
güçlü kollarının onu sıkıca sarması Ramsy’i heyecanlandırıyordu. Git gide
parmakları arasında sertleşip irileşen organın kızgın bir demire benzemeye
başladığını hissetmişti. Achube’yi birden iki eli ile belinden kavramış ve
duvara yaslamıştı.
“Bu canını yakarsa durmamı söyle.” Demişti. Havluyu çekip alıp kasıklarını onun
kalçasına doğru dayamıştı. Achube kalbi ağzında gibi hissediyordu. Arkasında
dayalı olan şeyi hissederken bunu yapabileceğine inanmıştı. Ramsy’in fermuarını
açtığını duymuştu. Kalçasında gezinen el yavaşça kuyruk sokumundan aşağı doğru
inip bulduğu deliği yoklamaya başladığında irkilmiş ve ensesindeki nefes sesi
onu tahrik ediyordu.
“Bunu yaparken bana bakmalısın.” Demişti iniltisini bastırarak konuşmaya
çabalamıştı. Ramsy’e doğru dönmek için kendini zorlamıştı. Ama belinde basan
elle duvara doğru yapışmıştı. Ramsy’in yere doğru çöktüğünü hissetmiş ve birden
kalçasında bir ıslaklık hissetmişti.
“Kalçanı geriye doğru çıkar.” Demişti Ramsy. Achube bunu istemsizce yaparken
beline bastıran elin bileğini bir eliyle yakalayıp diğer eli ile duvara
tutunmuştu.
“Bu gerek…” Sözünün devamı bir inleme olmuştu. Islak ve kaygan dili
hissettiğinde istemsizce gözleri dolup haz ile inlemişti. Ramsy bir süre orada
onu tahrik edip hazırlarken Achube ilk defa bu kadar tahrik olup erkete olduğunu
fark etmişti. Daha önce kendi kendine mastürbasyon yaparken hayat ettiği yüz
başkasına aitken şimdi onu hiç olmadığı kadar tahrik eden birisi vardı. Ramsy
yavaşça doğrulup onun arkasına doğru yaslanmış ve belini bırakıp duvardaki elin
üstüne elini koyup onu kendine doğru çevirmişti bir çekişti. Achube’nin
kızarmış yüzü, ıslak dudakları ve dolmuş gözleri ona çok çekici gelmişti. Onu
öpmeye başlamıştı. Onu yere doğru yatırıp bacaklarının arasından üzerine doğru
eğilmişti.
“Bana durmamı istediğinde söyle.” Demişti. Achube onun gözlerine bakıyordu.
“Sadece devam et.” Demişti. Kalçasının arsında hissettiği sıcak ve kaygan şey
dil değildi. Büyük ve oldukça iri sert bir erkeklikti. Bir bacağını kenarı
doğru açmış diğerini ise Ramsy havaya doğru kaldırmıştı. Adeta kalçası ikiye ayrılıyor gibi
hissediyordu. İçeri doğru bir yılan gibi kayan şey canını acıtırken yerde
dağılmış olan kilimi sıkıca kavramıştı. İçeri doğru giren şey yavaş yavaş içeri
yerleşiyordu. Bu acı ona zevk veriyordu adeta. Gözlerini açıp Ramsy’e bakmıştı.
Onu seyrediyordu. Kıpırdamadan öyle durmuştu.
“Biraz alışman…” Achube onu yakasından tutup kendine doğru çekmişti.
Dudaklarını parçalarcasına öperken iniltisini böyle bastırıyordu. Ramsy yavaş
yavaş onun içinde gidip gelmeye başlamış ve bu artık alışma evresini geçmişti.
Ağır ve aheste ritmik bu hareket yavaş yavaş hızlanırken Achube onun sırtına
doğru dolamıştı ellerini. Bir bacağı hala Ramsy’in omzunda diğeri ise yana
doğru açılmıştı.
“Ramsy… Ben…” nefesi kesilip dudaklarında o kalın dudakları hissetmişti. Uzun
süredir birisi iel birlikte olmamıştı ikiside. Achube kasıklarındaki kasılma
ile boşaldığını fark etmişti. Hemen birkaç saniye sonra içine doğru akan ılık
sıvıyı hissedince irkilmişti. Ramsy onun irkilip birden utanması ile gülümseyip
onun yüzüne bakmak için doğrulmuştu.
“Gecikmedim değil mi?” dedi. Achube başını sallayıp ona bakıp utançla başını
yana doğru çevirmişti. İçinde küçülen ve dışarı doğru çıkan şeyle bir rahatlama
gelmişti.
“Bunu temizleyelim.” Demişti Ramsy doğrulup Achube öyle çırılçıplak olduğu
yerde kalmıştı. Kendini huzurlu hissediyordu. Boynundan yana doğru düşen
kristale bakıp yattığı yerde oturur konuma gelince içinden bir şeyin
boşaldığını hissetmişti. Ramsy hemen elinde bezle yanına doğru gelmişti.
“Tekrar yıkanmak istersen…” Achube ona bakıp onu kendine doğru çekmişti.
“Bu bana yaptığın şey… Sıra bende değil mi?” demişti. Ramsy ona bakıp
gülümsemişti.
“Bunu yapmak için yeterince enerjin var mı?” eli onun kasığına doğru gitmişti.
Achube kasığındaki ile irkilip ona bakmıştı. “Performansımı düşük mü buldun?”
demiş ve onu bir hamlede çevirip altına doğru almıştı. Kasıklarına doğru oturup
ona bakmıştı. Ramsy onu tek hamlede yere çekip deviren Achube’ye bir süre
bakmış ve doğrulup onunla burun buruna gelmişti.
“Hayır, sadece yorulmanı istemiyorum. Akşama kadar enerjini toplaman gerek.
Geri döndüğünde buna devam edebiliriz.” Demişti. Achube ona bakıp sakince
gülümsemişti. Ramsy bacaklarını açtığında Achube zemine doğru kayıp yere
oturmuştu. Ona bakmaya başlamıştı.
“Çok güzel bir adamsın Ramsy.” Demişti. Ramsy utançla gülümsemişti.
“Sende… tatlısın.” Dedi. Achube ayağa kalkıp öne doğru eğilip onu alnından
öpmüştü. Temizlenip giyineceğim.” Dedi. Ramsy ona bakıp kalmıştı. Milos ile
olan ilişkilerinin sıradan ve solukluğu belirmişti birden. Hiçbir zaman Milos
onun yüzünü görmek istememişti. Genelde sakince yatardı ve olup bitmesini
beklerdi. Öylece koridora doğru çıplak yürüyen Achube’ye bakıp kalmıştı. Onun
ölmesini ve yok olup gitmesini istemiyordu. Geriye doğru devrilip tavana
bakmaya başlamıştı. Doğru olan şeyi yapıp yapmadığını düşünmüyordu artık.
Sadece onu tekrar hissetmek istiyordu. Yaşamasını ve tekrar buraya gelmesini
istiyordu. Aptalca sırıtıp ona sataşsın etrafta gürültü çıkarıp huzursuzluk
çıkarsın istiyordu. Sessizliğini bozsun istiyordu. Aya kalkıp banyoya doğru
yürümüş ve kapıya vurmuştu.
“Giyiniyorum.” Demişti Achube. Ramsy kapıyı aralayıp ona bakmıştı. Achube
pantolonun kemerini takarken ona bakıp kalmıştı.
“Sakın ölme Achube!” demişti Ramsy. Achube gülümseyip kemerini takmıştı.
“Ölmeyeceğim. Sende beni bekle.” Demişti. Ramsy gülümsemişti. Onu bekleyecekti.
Onu beklemek istiyordu ve bu sefer sonunda onu o olduğu için seven birisi
vardı. Birilerine benzetilmeyen sadece Ramsy olduğu için seven birisi
vardı.
Yorumlar
Yorum Gönder